Aman Hocam! Ferhad’ın Aşkı, Şirin’i Öldürdü
Önce bilmeyenler veya unutanlar için Ferhad İle Şirin’in hikâyesini kısaca hatırlayalım.
Taş ustası Ferhad ile asil bir soydan gelen Şirin’in evlenmesi için yardımcı olan Amasya Hükümdârı Hürmüz Şâh, oğlunun da Şirin’e âşık olduğunu öğrenince, işi yokuşa sürmek için Ferhad’a çok zor bir vazife verir ve bu işi başarması şartıyla Şirin'e kavuşabileceğini söyler. Ferhad, Amasya yakınlarındaki bir dağı delecek ve kente oradan su getirecektir. Büyük bir coşku ile işe koyulur ve bir süre sonra işin sonuna yaklaşır. Ferhad'ın bu işi başaracağını anlayan Hürmüz Şâh, Ferhad'a, yaşlı bir kadın vasıtasıyla Şirin'in öldüğü haberini yollar. Bu yalan habere inanan Ferhad, Şirin'in ölüm acısına dayanamaz ve dağları deldiği gürzü ile canına kıyar. Ferhad'ın ölüm haberini alan Şirin de bir hançerle kendini öldürür. İki sevgiliyi yan yana gömerler.
Rivâyete göre her bahar, Ferhat'ın mezarı üstünde kırmızı, Şirin'in mezarı üstünde beyaz bir gül açarmış. Aralarında ise bir diken çıkarmış.
Hikâye, Ferhat'ın Şirin'e olan aşkı ile halkı suya kavuşturma çabalarını bir arada işlemektedir.
Hikâyeyi hatırlatmamın sebebi, Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun şehirlere olan muhabbetlerini Ferhat ile Şirin arasındaki muhabbete benzetmesi. İlk bakışta çok müsbet bir benzetme gibi duruyor. Zîrâ, bu aşk hikâyesinin bir tarafı, halkı suya kavuşturma mücâdelesi.
Âdettendir, Başbakan’ın, bakanların konuşmalarını hazırlayan danışmanlar, konuşma hangi yöre ile ilgiliyse o yörenin kültürel unsurlarına, edebî söyleyişlerine yer verirler. Bu, yöre halkı ile iyi ve hızlı bir iletişim dili yakalamak için mühim bir kuraldır.
Ancak anladığım kadarıyla, bu metinler, bâzen işin ucu nereye gidiyor diye düşünülmeden hazırlanıyor. Meselâ, gündemle ilgili olarak Cumhurbaşkanı, çok özel ve güzel bir tanım veya benzetme kullanınca, hızını alamayan siyâsîler kusur kalmamak için konuşmalarında öyle ifâdelere yer veriyor ki buna ancak “vur deyince öldürmek” denir.
Birkaç misal vereyim:
17 Aralık sürecinde, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın üslûbu sertleşti ve paralel yapı için haşhâşî benzetmesini yaptı. Benim şahsi fikrim, çok yerinde bir benzetmeydi. Başbakan dediği için değil; eskiden beri böyle düşündüğüm için. Ayrıca, Selçuklular zamânını ve haşhâşîleri iyi bildiğim için paralel yapı ile örtüştüğünü düşünüyorum.
Ancak, Başbakan Erdoğan’ın üslûbunu ve dilini esas alan bazı siyâsîlerin, bu konudaki bir takım benzetmeleri evlere şenlikti. Mesela, Mehmet Ali Şahin, Fethullah Gülen’i Cem Sultan’a benzeterek “Cem Sultan başaramadı; Pensilvanya’daki zât da başaramayacak.” dedi. El insaf! Bu metni kim hazırladıysa yazıklar olsun. Birincisi, hatâlı teşbih. Cem Sultan, medresede hoca mı? İkincisi; insan açar da biraz Cem Sultan’ın hayâtını okur.
Başka bir misal ise Süleyman Soylu’nun ifâdeleri. Paralel yapı ile mücâdeleyi Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına benzetti. 2. Mahmud’un büyük bir irâde ortaya koyarak ocağı tasfiye ettiğini söyledi. Bu kadar basit öyle mi? Yeniçeri Ocağı ile paralel yapıyı benzetmek başlı başına bir hatâ iken 2. Mahmud’un cesurca tasfiyesini örnek vermek başka bir hatâ. Sanki pâdişâh “Tasfiye ettim.” dedi, edildi. Zannımca metni hazırlayanlar, ocağın nasıl ortadan kaldırıldığını pek incelememişler. Hayırlı vak’a idi ama, o biçim kanlı oldu.
Son misal ise Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin kullandığı bir deyimdi. “Köpekler istedi diye atlar ölmez.”
Üslûbun sert olması ayrı şeydir; kaba olması ayrı.
Şimdi konumuza dönelim.
Amasya’da yapılan konuşmada, Ferhad ile Şirin’den bahsetmek son derece tabi bir şey.
Meseleye, Ferhad’ın Amasya’ya su getirmesi olarak bakarsak sorun yok. Zîrâ, Ak Parti’nin belediyecilik başarıları içerisinde şehirleri suya kavuşturmak mühim bir yer tutuyor. İstanbul’un suyu bitince Terkos’dan su getirilmesi; Ankara’nın suyu bitince Kızılırmak’dan su getirilmesi hemen aklıma gelenler. Ferhad gibi dağlar delinmese de çok iyi çözümler bulundu.
Ama Ferhad’ın Şirin’e muhabbeti ile hükûmetin ( veya Ak Parti’nin) şehirlere olan muhabbetini benzetmek çok sorunlu bir durum. Hikâyede, Şirin’e muhabbet duyan başka birisi daha var. O da elde etmek istiyor. Bir sürü fitne sonucu, Ferhad ve Şirin, kavuşamadan ölüyor.
AVM’lere, gökdelenlere ve dahî ranta teslim olan büyük şehirlerimiz can çekişiyor. Şehri kurtarmak için gelenler, artık, şehri tahrib ediyor. Mahalle hayâtı bitti, bitiyor. Boş olan heryere, güvenlikli site inşâ ediliyor.
Rezidanslarda ne çay demlenir ne de Ferhad ile Şirin hikâyeleri anlatılır.
Demem o ki Hocam, şehirlerimizi öldürecek kadar değil, yaşatacak kadar sevelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.