Eleştiri Nâmusu Ve Kertenkele
Kertenkele dizisinin yapımcısını ve senaristini tebrik etmek lâzım. Çok ilginç bir tartışma başlatarak saçmalıklar silsilesine gelecek eleştiri oklarının yönünü değiştirdiler. Meseleyi, peşinen, paralelcilik veya değilcilik zeminine çekerek reyting yükseltmeyi hedeflediler. Ama tutmadı.
Eleştirilerin “Paralel medya tepkisi” olarak sunulmasının sebebini, biraz geç anladım. Zîrâ, Zaman’dan Nedim Hazar’ın eleştirisini yeni okudum. Aslında, son derece iyi bir eleştiri. Ancak, yazıyı, “Orjinal Kertenkele’deki hırsızın adı Rıza” diye bitirmiş.
Böyle güzel bir eleştiriyi, bu cümle ile bitirmeye, bu dizi ile 17 Aralık arasında bağ kurmaya ne lüzûm var? Anlayın artık, zülf-i yâre dokunulmuş.
Önce, kimsenin üzerinde durmadığı bir sahneyi hatırlatmak istiyorum.
Birinci bölümde, pastanede bir kavga oldu. Sahte imam, saldırganlar için “Allah, tez zamanda onların belâlarını verir inşallah. Allah çarpar.” dedi. Bir hanım da “Bu ne biçim hoca ya?” Allah çarpar ne demek?” diye kızdı. Yâni, ağzı beddualı hocaya bir gönderme yapıldı.
Nedim Hazar, Rıza’dan bahsederek “Sen benim hocama laf çakarsan ben de seninkilerin aldığı rüşveti hatırlatırım.” diyor kısacası. Hocalarıyla ilgili en ufak bir îmâya tahammülü yok ama, hükûmete vurmak için dizinin orjinalindeki Rıza isminden bile medet umuyor.
Bitti. Bundan sonra, bu diziyi öven, yandaş; yeren, cemaatçi demektir. Ayrıca, yandaş, beğenmese de beğenmeli; cemaatçi beğense de beğenmemelidir.
Böyle bir garâbet olur mu? Diyânet bile paralelci îlân edildi.
Paralelcilere inat olsun diye diziyi göklere çıkaran, sâdece Sâlih Tuna değilmiş meğer. Akşam’dan Turgay Güler de çok beğenmiş ve 2. bölümü sabırsızlıkla beklediğini yazmış.
Sabırsızlıkla beklediği 2. Bölüm, Cumartesi akşamı yayınlandı. Takvim gazetesi, 2. bölüm için şöyle yazmış:
“Kertenkele, tüm Türkiye’yi kahkahaya boğdu.”
Vallâhi yalan! Madende boğulanların ve onların yakınlarının kahkahadan boğulması imkânsız. Ayıptır ayıp! Türkiye’nin kahkahadan boğulacak zamanı mı?
Star’dan Özay Şendir ise dizinin eleştirilebileceğini ama, ATV kanalının imam düşmanı îlân edilmesinin doğru olmadığını; bir suçlunun değişim ve dönüşümünü görmek için sabretmek gerektiğini yazmış.
Evet, ATV yönetimi, din düşmanı, imam düşmanı değil. Değil de ne kadar din muhibbi olduğu da şüpheli. Yöneticiler, yayınladıkları dizilerin muhtevâsı husûsunda ayakta uyuyorlar. Doksanlar ile ilgili yazımı lütfen okuyun. Dizinin ne kadar mâsûm (!) olduğunu göreceksiniz.
Bir örnek daha vereyim. Karadayı’da, Gezi eylemleri sırasında, sürekli olarak üstü kapalı isyân çağrısı yapıldı. Hükûmete yakın kanalda isyân çağrısı.... Daha ne anlatayım?
Biliyorsunuz, dizi senaryoları paket hâlinde değil. Reytinge ve eleştirilere göre değişiyor. Kertenkele yapımcılarının eleştirileri dikkate aldığı belli oluyor. Molla kıyâfeti ile imam kıyâfetinin günlük hayatttaki kullanım farkını bilmediklerini veya atladıklarını, ikinci bölümde pek güzel kapattılar. Cemaatten birisi “Bizim hocayı anlamıyorum. Hep, cübbe ve sarıkla geziyor. Halbuki, bu kıyâfet sâdece namaz kıldırırken giyilir.”
Peki peki buna inandık. Ya, hocanın hızlı öğrenme abartısına, daha doğrusu mantıksızlığına bulunan çözüme ne demeli?
İlk bölümde, ayak üstü dinledikleri ile abdest ve namazı ezber eden dâhi hocamız, ikinci bölümde cenâze namazını internetten izleyerek öğrendi. Eh, buna da inandık.
Sabah gazetesine göre Kertenkele, 2. bölümüyle zirveyi zorlamış; birinciliği kıl payı kaçırmış. Böyle bir şey yok. Üçüncü veya sekizinci olduğu yolunda yayınlar var.
Yapımcı, ısrârla dizinin, kötüden iyiye değişim hikâyesi olduğunu savunuyor. Değişim ve dönüşüm hikâyesine bir îtirâzım yok ama, bunu anlatış biçimine itirâzım var. Bana göre, en güzel değişim hikâyesi Sefiller romanıdır. Kertenkele’nin uyarlandığı Marmoulak filminin yönetmeni Kemâl Tebrizi’nin de Sefiller’den ilhâm aldığına inanıyorum veya onun da etkilendiği Biz Melek Değiliz filmi yapımcılarının. Ama, Tebrizi’nin asıl amacı, değişim hikâyesi değil, rejimi eleştirmek olduğu için dram yerine komediyi tercih etmiş olmalı.
Kertenkele'nin 1. bölümünde, hastane odasında, yaşlı imamın duş almak için banyoya girmeden önce Ziyâ’ya tebessüm edişini hatırlayın. Tebessümü, çok mânâlı. “Kıyâfetimi giyerek kaçabilirsin. Cebinde cüzdanım da var.” diyor bakışlarıyla. Çünkü, Ziyâ’nın özündeki iyiliği görmüştür. Sefiller’de de bu vardır. Piskopos, Jean Valjean’a, çaldığı eşyâları hediye eder ve bunlarla yeni bir hayat kurmasını ister. Piskopos, merhamet âbidesidir. Affedicidir. Müfettiş Javert ise merhametsizliği temsil eder. Jan Valjanı yakalamayı, takıntı haline getirmiştir. Kertenkele’nin komseri misâli.
Kısacası, şunu söylemek istiyorum. Kötüden iyiye dönüşmek, güldüren değil, düşündüren bir süreçtir. Boğucu kahkahalar eşliğinde, değişimin ruhu yakalanamaz.
Yazık! Kertenkele, Sefiller misâli, çok iyi bir dönüşüm hikâyesi olabilirdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.