Mustafa Çelik

Mustafa Çelik

Zulümdeki eşitliğin kavgası/1

Zulümdeki eşitliğin kavgası/1

Mert olanlar için en büyük talihsizlik, namert bir düşmana sahip olmalarıdır. Yarası iyileşmeyen taifelerden birisi de, iyi niyetlerinden vurulanlardır. Babaları uyarılmamış gafil bir kavimle karşı karşıyayız. Bu gafil kavimden biri şöyle diyor: “Ateistim ama bunu kimseye kanıtlamak mecburiyetinde değilim. Allah biliyo ya o bana yeter!”  İşte burası, gafletin ve cehaletin buluştuğu yerdir. Biz cehaleti saadet diye belletenlerin devrindeyiz. 

Hatalarıyla yüzleşmeyenler, yüzsüzleşmeye mahkûmdurlar. Müslüman olarak amellerimizle değil, neseplerimizle ileri gitmeye karar verdiğimiz günden bu yana hep birbirimizle boğuşuyoruz. Rasûlüllah (sav) buyuruyor: “Bir kimseyi ameli geri bırakmışsa, nesebi, soyu onu kurtaramaz, yükseltemez, ilerletemez.” (İbn Mâce, Mukaddime 17, hadis no: 225) Salih amelleriyle değil, nesepleriyle ileri gitmeye çalışanlar, İslâm ümmetinin mürtecileridir. İman ve salih amel yerine nesebi merkeze alan mürtecilerin kavgası, kavmiyetçilik kavgasıdır. Kavmiyetçilik kavgası, bir an önce zalim olma kavgasıdır.

Kavmiyetçilik önce bir dava sonra bir kavgadır. Kavmiyetçilik; bir dava-i İslâmiyye değil, bir dava-i cahiliyedir. Zulüm ve zalimlik savaşıdır. 

Kavmiyet davası; şirk kaynaklı bir zulüm davasıdır. Kavmiyetçilik ise, zulümdeki eşitliğin kavgasıdır. Kavimlerin Allah’ın dinini bir kenara bırakıp, Ulus devletler kurma ve savunma yarışmasına girmesi, tamamen zulümdeki eşitliğin kavgasıdır. Bugüne kadar kurulmuş olan Ulus devletler insanlığa kan kusturdukları gibi, bugünden sonra kurulacak olan Ulus devletler de kan kusturacaklardır. Kavmiyetçilik peşinde koşanlar, zulmünden pay almaya çalışıyorlar. Ellerinden gelse Firavun olacaklar, Nemrud olacaklar. Kendi kavimlerinden olmayan veya kavminden olup da kendileri gibi inanmayan, düşünmeyen, zulümlerini onaylamayan herkesi yakacaklar. Kavmiyetçi, zulümde sınır tanımaz. 

Kavmiyetçilik; zulmün ve zalimliğin devamı için mürtecilerin üstlenmiş oldukları müşriki bir mesuliyettir. Kavmiyetçilik, faydasız bir meşguliyettir.  Rasûlüllah (sav) buyuruyor: “Zulüm ve haksızlıkta kavmine yardıma kalkışan kişi, kuyuya düşmüş deveyi kuyruğundan tutup çıkarmaya çalışan gibidir.”  (Sünen-i Ebu Davud, Edeb: 112) Yani asabiyetçi faydasız bir işle meşgul olmaktadır. Çünkü nasıl kuyruğundan tutmakla deve kuyudan çıkarılmazsa, haksızlıkla kavmine yardımcı olmaya çalışmak da hiçbir fayda sağlamaz. (Bezlu’l Mechud Şerhu Sünen-i Ebu Davud/es- Sehârenfûrî, C:10, Sh: 58-59) Kavmiyetçiliğin adı ister Türkçülük olsun, ister Kürtçülük olsun, ister Arapçılık olsun ve isterse Farsçılık olsun, malayanidir ve tamamen abesle işgaldir. 

Kavmiyetçilik kavgası; İslâm coğrafyasını işgal ve istilâ etmiş bulunan Emperyalist devletlerin işini kolaylaştıran bir kavgadır. İslâm ve insanlık düşmanları, İslâm coğrafyasını en küçük zerratına kadar araştırarak toplumsal isyanlara sebep olacak fay hatlarını keşfetmeye çalışıyorlar.  Ülkelerin ve toplumların mühendisliğini çok iyi beceren beynelmilel Münkir ve Müşrik, Yahudi ve Hıristiyan, Münafık ve Mürted kundakçılar, kendi emellerine hizmet eden fay hatlarını Müslümanların canlarına, mallarına, yurtlarından sürgün edilmelerine mal olsa dahi anında harekete geçirmektedirler. Nitekim asrımızda küresel katil Amerika ve avaneleri, İslâm coğrafyasını yeniden mezhepler ve etnik azınlıklar üzerinden dizayn etmek istiyorlar. Bunun için durmadan kavmiyetçilik kavgasını körüklüyorlar.

Kavmiyetçilik kavgası,  Ulus devletlerin sigortasıdır. Dolayısıyla İslâm Coğrafyasında seküler ulusçuluğun ve küresel kapitalizmin dayatmaları devam ettiği müddetçe fitri olan hürriyete kavuşmak mümkün değildir. Fıtrî olan hürriyete kavuşmak için ulustan ümmete geçiş şarttır. Ulusçuluk karşısında tek ümmet şuurunu kuşanmak, imanlı kalmanın şartlarındandır. Ulusçuluk tapınağında gün geçirmekle ulus devletlerin ayakta kalması için çalışmakla birlikte Müslüman kalma ütopyası ve projesi peşine düşmek, adeta serap görmek gibidir. “Ulus devletimizi savunalım” diyenlerle, “Bizim de bir Ulus devletimiz olsun” diyenlerle kavgaya tutuşanlar, zulümde kardeştirler. Zulümdeki kardeşlik, insanlığa kalleşliktir.

Ulus-aşiret asabiyeti, devr-i cahiliye kalıntısıdır. Bu kalıntıya tutunmuş olanlar, iman nimetinden uzak kalanlardır.  Kavmiyetçilik, iman nimetinden uzak kalmış putperestlerin gözdesidir. Kavmiyetçilikten; Ulusçuluktan, Aşiretçilikten, Bölgecilikten kurtulmadıkça özlemlerimizin yönü hep putlara dönüktür. Kişi putlarla kalbi bağlantısını kesmedikçe mü’min sayılmaz. Bugün bizler “Tanrıları Ulusal, Savaşları Masal” olan bir kavmiyetçi nesille karşı karşıyayız. Bu nesil kendi putunu kendisi yapıyor ve yine kendisi tapıyor. Yahudiler, “Yahova”yı ulusal sayarlar. Onun, yalnız kendilerini üstün kılan tanrı olduğunu söylerler ve bundan ötürü Yahudi ırkının dünyanın en üstün ırkı olduğuna inanırlar. Dolayısıyla Müslümanların coğrafyasında kavmiyetçilik yapanların inanç nesebleri Yahudilikten hali değildir. İnsanların “tanışmak” dışında renklerini, ırklarını, dillerini tasnife kalkışmaları, onlarla övünmeleri, âlemlerin Rabbi olan Allah’a karşı bir başkaldırıdır. Ulus devlet, Allah’a karşı gerçekleştirilen bu başkaldırının kurumlaşmış halidir. Ulus devleti doğuran kavmiyetçilik, kavmiyetçiliği yoğuran da  Ulus devlettir. İslâm coğrafyasındaki Ulus devletçikler, Tevhid’e ulaşamamış olan müşrik zihniyetlerin şirk kusmuklarıdır. Kavmiyetçiliğin peşinde koşanlar, her dönem putperest kalmış insanlardır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Çelik Arşivi