İslâm coğrafyasında Hıristiyan teröristlerin katliamları/3
Müslüman olup da küresel terörist Amerika’ya karşı direnmeyenler, Kur’ân’ı ve Kur’ân’ın gönderiliş maksadını anlamayanlardır. Kur’ân insanlığın ihyası için geldi. İnsanlığı imha edenlerle savaşmak, Kur’ân’ın emridir. Mâide sûresindeki ayet-i kerimede “Kim katil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” (Mâide sûresi, 5/32) buyrulmaktadır. Şayet bugün Irak’ın Sincar’ında Ezidilerin kadınlarına, kızlarına, gelinlerine tecavüz ediliyorsa bunları kurtaracak olan Hıristiyan teröristlerin terörist devleti Amerika değil, Amerika’nın ortaya çıkardığı bebek katili örgütler de değil, Kur’ân’ın bu ayetine iman etmiş olan ve “Biz de Müslüman’ız” diyen herkestir. Amerika’nın lügatinde tecavüze uğrayan kadınları, kızları kurtarmak diye bir şey yoktur. Amerika’nın kendisi tecavüzcüdür. Irak’ta Ebu Gureyb hapishanesinde Amerikalı askerler tarafından tecavüze uğrayan Müslüman kadınların “Bizi Kurtarın” feryadları hâlâ kulaklarımızda çınlıyor. Bağdat’ın Ebu Nehhas Caddesi’nde bulunan Cihan Haber Ajansı bürosunda yapılan bir röportajda şunlar kayda geçiyor:
“Bağdat’ta bir apartmanın son katında dört oğlu ve üç kızıyla kalan Bağdatlı İmtisal, 26 Şubat gecesi gürültüyle uyanıp odanın ortasında 21 Amerikan askerini gördüğü anın dehşetini anlatıyor. Askerler, önce büyük oğlunun sonra da İmtisal’in başına bir çuval geçiriyor ve her ikisinin de elini arkadan bağlayarak evden çıkarıyor. Oğlu serbest bırakılıyor; ancak İmtisal tam üç ay sonra dönebiliyor evine. Ebu Ğıreyb’e götürülmeden önce bir zamanlar Saddam’a ait olan Sücud Sarayı’nda iki saat bekletilen, ardından Bağdat Havaalanı’nda altı gün boyunca sorguya çekilen İmtisal El Hüseyni, ‘’Genç bir bayan asker ifademi aldı. Tercüman Iraklı bir Hıristiyan kadındı. Direnişçilere yardım ettiğim için tutuklandığım söylendi. İtirazım işe yaramadı’’ diyor. İmtisal, para karşılığı Amerikalılara casusluk yapan komşusunun ihbar ettiğinden kuşkulanıyor. Ebu Ğıreyb’in üst katında kadınların ve çocukların, alt katında ise erkeklerin kaldığını söyleyen İmtisal, ‘’İspanyol askerleri nöbet tutuyorsa kendi aramızda sohbet edebiliyorduk. Ancak Amerikan askerlerinin buna bile tahammülü yoktu. Konuşanı ‘son hücre’ diye bilinen odaya atıyorlardı. Oraya yemek getirilmiyordu ve hasta olsanız bile doktor çağrılmıyordu’’ diyor. Erkek askerlerin kadın askerlerden daha iyi davrandığı tespitini yapan İmtisal, koğuşun en sonunda yer aldığı için ‘son hücre’ diye anılan odaya iki defa atılmış; ikisinde de çocuklara yemek vermesini bahane etmişler. Ebu Ğıreyb mağduru kadın, ‘’On sekiz yaşın altındaki erkek çocukların ellerini bağlıyor, ayaklarına ağır zincirler takıyor ve bu şekilde deterjan çuvallarını taşımalarını istiyorlardı. Çocuklar yavaş hareket ettikçe ‘hızlı yürü!’ diye bağırıyor, onların bu haliyle eğleniyorlardı’’ ifadesini kullanıyor. Kadını, Dicle’nin üzerinde sallandırdılar. İmtisal, şahit olduğu işkenceleri şöyle anlatıyor: ‘’Saddam’ın hizmetinde çalışan Sabah Mirza’nın karısını içeri almışlardı. Kocası Bağdat düşmeden önce emekliye ayrılmış, sonra da vefat etmişti. Buna rağmen karısının ellerini buz kalıpları içinde saatlerce beklettiler. Başka bir kadın da işkence gördüğü için felç geçirmişti. Amerikan askerlerinin saçlarını ellerine dolayarak çektiklerini anlatmıştı. El Azamiye Sarayı’nda tecavüze uğrayan iki kadınla daha konuştum. Kadınlar tecavüze uğramakla kalmayıp şişlerle dağlanmışlar. Vücutlarındaki izleri gördüm. Onlardan biri, vincin ucuna asılarak saatlerce Dicle Nehri üzerinde asılı tutuldu.’’ İmtisal’in şahit olduğu en dramatik olay, komşularından bir kadının kocasının gözü önünde tecavüze uğraması olmuş: “Kocasının sesini duyuyordum, ‘Yapmayın, bu benim şerefim’ diye bağırıyordu.’’ İşkence fotoğraflarının yayınlanmasının ardından Ebu Ğıreyb’e yabancı gazetecilerin geldiğini; ancak kadınlara ‘sakın sesinizi çıkarmayın’ uyarısı yapıldığını söylüyor. “O gün çayımıza uyku ilacı kattılar; çünkü çay içen kadınlar uyumaya başladı. Gazeteciler, aşağıda erkeklerin yattığı katta duruyordu. ‘İçinizde Iraklı gazeteci var mı?’ diye bağırdım. Biri ‘Biz seni duyuyoruz, ne söylemek istiyorsan söyle’ dedi. Ben de ‘Bize yardım edin!’ diye bağırdım’’ diyen İmtisal, daha sonra güneşin altındaki bir çadırda beş gün bekletilmiş.”
İslâm coğrafyasında Hıristiyan teröristler eliyle gerçekleştirilen bu katliamları bir zafer havası atmosferinde kutlamak amacıyla önümüzdeki günlerde Papa başta Türkiye olmak üzere İslâm coğrafyasının muhtelif ülkelerine ziyaretler düzenleyebilir. Çünkü tarih boyunca Hıristiyanların Papaları katliamlardan özel zevk almışlardır. Bugüne kadar Hıristiyan teröristlerin katliamlarını kınayan bir tek Papa’ya rastlanmamıştır. Hıristiyan teröristler için İslâm coğrafyasında gerçekleştirdikleri her katliam bir zafer sayılır. Papa’nın İslâm coğrafyasına yapacağı ziyaretler, katliamlara saygı cümlesindendir.
Asrımızda İslâm coğrafyasında Hıristiyan teröristler tarafından gerçekleştirilen katliamlar, Nemrudları, Firavunları aratacak noktaya geldi. Amerika denildiğinde katliamlar devleti akla gelmelidir. Amerika’yı ordusuyla, siyasetiyle, kural ve kaideleriyle İslâm coğrafyasından çıkarmadıkça katliamların sonu gelmez.
Asrımızda İslâm coğrafyasında Kur’ân-ı Kerîm’in yukarıda geçen âyetine muhalefet edilmektedir. Haksız yere bir insanı öldürenin bütün insanları öldürmüş gibi hükme bağlayan Kur’ân, katliamlara asla müsaade etmez. Bu nedenle diyoruz ki; Hıristiyan teröristlerin terörist devleti Amerika’nın İslâm coğrafyasında katliamlarına karşı durmak, Müslümanlarla buluşup yardımlaşmak, direnişi şahadet pahasına sürdürmek, Kur’ân’a iman etmiş olmanın gereğidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.