TSK, küreselleşme ve Oyakbank
Yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner’in konuşmasındaki ‘küreselleşme karşıtı’ ifadeler, ‘ulus devlet’le ilgili vurguları, doğrusu beklenmedik bir heyecan ve tepki oluşturdu.
Bu tepkinin kaynağında iki unsura işaret edilebilir. Birincisi AK Parti’nin kapatılmamasıyla birlikte doğan olumlu havanın ardından böyle bir çıkışın ‘sürpriz’ sayılması. İkincisi, Gürcistan kriziyle başlayan ve bir anlamda Türkiye’nin dünyadaki yeni yerinin tartışıldığı dönemde Koşaner’in sözleri, ‘Acaba askerler başka bir yeri mi işaret ediyor’ kuşkusunu ortaya çıkardı.
Bu tür konuşmalara gereğinden fazla anlam yüklenmesi konusunda yeterince tecrübe sahibi olduğumuzu düşünüyorum. Mesela Ahmet Necdet Sezer’in Anayasa Mahkemesi Başkanı sıfatıyla adli yıl başlangıcında yaptığı konuşmayı arşivden bulun. O konuşma üzerine yazılan ‘İşte demokrasi, Türkiye’nin buna ihtiyacı var’ yazılarına da bir göz atın.
Bugün Sezer’i nasıl hatırlıyoruz?
***
Işık Koşaner’den sonra bu kez yeni Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un yaptığı konuşma gündemde geniş yankı buldu.
Başbuğ ‘Yaşamakta olduğumuz küreselleşme çağında, küreselleşmeye toptan karşı çıkarak, ülkeleri küreselleşmenin dışında tutmaya çalışmak gerçekçi bir yaklaşım değildir. Önemli olan, ulusal menfaatlere ve ulusal kültüre zarar vermeden, küreselleşmenin içinde yer almaktır’ diyerek endişe sahiplerinin yüreğine -biraz- su serpti.
Bu tür metinlerdeki ‘laiklik’ vurgusunu, biraz da metin yazarlarının ‘otomatiğe bağlanmış’ ruh halleriyle birlikte düşünmek daha doğru olur. Ancak Başbuğ’un konuşmasında bir bölüm var ki, işte onun üzerinde durmak gerekiyor:
‘Anayasa Mahkemesinin, Anayasayı resmen yorumlamaya yetkili tek organ olarak, laikliğe ilişkin yapmış olduğu yorumlar, laikliğin anlamının ortaya konulmasında vazgeçilmez kaynaktır.’
Yüksek Mahkeme’nin ‘Anayasayı resmen yorumlamaya yetkili tek organ’ olarak tanımlanması, bir bakıma önümüzdeki dönemin ‘anayasa değişikliği’ tartışmalarındaki ‘kırmızı çizgi’yi ifade ediyor.
Şunu söylüyor aslında. Yargı, aldığı kritik kararlarla siyasetin de, Meclis’in de sınırlarını belirlemiştir. Kimse ne siyasette, ne de yasama faaliyetlerinde bunun dışına çıkabilir.
***
Ne zaman TSK’nın komuta kademesinden ‘küreselleşme’yi eleştiren bir söz duysam aklıma iki konu geliyor.
Birincisi savunma sanayimizin bağlı olduğu uluslararası ilişkiler ağı.
İkincisi şimdi adı değişen Oyakbank.
Bu bankayı yabancılar satın aldıktan sonra kime sorsam, ‘TSK mensuplarının önemli bir bölümünün maaşlarını artık oradan almadığını, askeri birliklerdeki küçük şubelerin kapandığını, birikimlerini geri çekme konusunda gayrı resmi de olsa bir tavrın sergilendiğini’ dinliyorum.
İyi de Oyakbank’ı bu kadar kıymetli hale getiren, uluslararası sermayenin ilgi duyacağı kadar palazlandıran kimdir?
TSK değil midir?
Yapılan işin doğruluğunu yanlışlığını değil, tutarsızlığını anlatmaya çalışıyorum.
***
İlker Başbuğ’un metnini daha geniş tartışmak için yerim yok.
En çok da şu cümlelere takılıp kaldım:
‘Askerlik mesleği, moral değerlere önem veren mesleklerin başında gelmektedir. Elbette bireysel moral değerler açısından din de bir unsurdur.’
Bu metinlere katkı sağlayanlar, ‘Biraz Habermas, azıcık Esposito, sıkışırsak Karl Popper’ mantığını bir kenara bırakıp en azından ‘gecikmiş’ ve bir o kadar da ‘bayat’ pozitivizmin kıskacından kurtulsalar iyi olur.
‘Bireysel moral değerler açısından din de bir unsur’muş.
Hey Allah’ım. Şu güzel Ramazan’ın ilk gününde sen sabır ver.