Süreç Yeniden Başlayabilir mi? PKK Ne İstiyor?
Çözüm Süreci boyunca süreçten beklentiler öylesine yükseltildi ki, sürecin eksiklerini görüp, söylemek dahi vatana ihanet konumuna yükseldi. Bugün dahi bazı kişiler sürecin girdiği tıkanıklığı birilerinin komplosu veya sürece düzenlenmiş sabotaj sanıyor. Sürecin analizini yapmak dahi ‘barış düşmanlığı’, ‘şiddet savunuculuğu’ vs. şeklinde algılanabiliyor…
Aynı şekilde süreç, AK Parti’nin projesi olarak lanse edildiğinden ve parti içinde tek bir görüş olduğu işlendiğinden, geniş bir kitle süreci sorgulamayı dahi hainlik olarak gördü. Ne yazık ki bu kişiler arasında partinin bazı üst düzey yöneticileri dahi vardı…
Oysa ki ne Çözüm Süreci pek çok yanlış varsayım ve yanlışla başladı, birçok serap ve hayal kırıklığıyla devam etti…
6-7 Ekim olaylarında ise taraflar arasındaki güven yerle bir oldu. İşin aslına bakarsanız o güven de zaten çok yüksek seviyelerde değildi. Sürecin özü sorunları görmezden gelmeye, ertelemeye dayanıyordu, Kobani’yle birlikte artık bunları görmezden gelmek de, ötelemek de mümkün olamadı…
Taraflar arasında tehdit ve suçlamalar havada uçuşuyor… Buna rağmen hiç kimse “biz çözümü bitiriyoruz” diyemiyor. Diyemiyor, çünkü PKK süreçten yararlanıyor, dışarıya barışı istemeyen görüntüsü vermek istemiyor...
Devlet ise yeniden çok sayıda şehidin verileceği günlerin gelmesinden çekiniyor… Özellikle seçim ortamında terörün ve şiddetin tırmanması Hükümet partisine hiç şüphesiz ağır bedeller ödetebilir. Bu nedenle devlet, PKK’nın kamu düzenini bozmadan sürece devam etmesini arzu ediyor. Yani eskiden olduğu gibi, karşılıklı olarak görmezden gelme siyaseti devam etsin, ancak sokaklar savaş alanına çevrilmesin deniyor…
PKK SİLAH MI BIRAKACAK?
Tüm bunlar olurken birkaç gündür basına ‘süreç kurtarılıyor, taraflar anlaştı’ yorumları pompalanıyor… Örneğin, Yeni Şafak gazetesinden Abdülkadir Selvi 13 Kasım tarihli ‘PKK silahlı mücadeleyi bırakıyor mu?’ başlıklı yazısında bir yandan PKK’nın silah bırakacağını, hatta kendisini lağvedeceğini yazıyor, diğer taraftan da örgütün önemli isimlerinden Cemil Bayık ve diğer bazı PKK liderlerinin süreci sabote etmeye çalıştığını iddia ediyor…
Hatırlayacaksınız, Selvi daha önce de 6-7 Ekim olaylarını Öcalan’a karşı PKK’nın darbesi olarak yorumlamış ve ‘iyi PKK’lı, ‘kötü PKK’lı’ tablosu çizmişti. Oysa ki 6-7 Ekim olaylarının fitilini ateşleyen bizzat Abdullah Öcalan’ın kendisiydi… Başka bir deyişle iyi ve kötü PKK’lı kimlikleri oluşturup bunları çarpıştırmaya çalışmak beyhude bir çabadır.
Abdülkadir Selvi’nin PKK’nın kendisini lağvedeceği ve silah bırakacağı iddialarına bakacak olursak, bu iddiaların aşırı iyimser temenniler olduğunu da belirtmek gerekir. Çünkü, eğer bir terör örgütü elindeki silahları bırakacaksa bunun somut nedenleri olur.
Durup dururken, üstelik de kendisini güçlenmiş hisseden bir örgüt neden silah bıraksın veya kendisini lağvetsin? Var mı tarihte böyle bir örgüt?
Eğer bir örgüt silahları bırakacaksa, siz ona silahlı mücadele ile elde etmek istediğini zahmetsizce veriyorsunuz demektir. Ama inanın o durumda bile terör örgütü silahını bırakmaz, sadece durumun ismi değişir. Çünkü siz ona istediğini veriyorsanız, demek ki örgüt taleplerinde haklıdır ve elindeki silah da gayet meşrudur…
Sürekli örnek verilen IRA ve Kuzey İrlanda meselesinde terör örgütleri artık çatışmalardan ve gördükleri zararlardan bıkmışlardır. İngiltere çok güçlü bir şekilde örgütlere zarar vermiştir, örgütlere zarar destek veren toplum da yorulmuş, yılmış ve mücadele bitsin istemiştir.
Aynı şekilde devlet de silahlı mücadelenin sonu olmadığını görmüştür. Ne yazık ki ülkemizde böyle bir tablo söz konusu değildir. Onbinlerce insan terörden zarar görmüş olmasına rağmen, özellikle örgütte ve ona destek veren kitlede herhangi bir yılgınlık, yorgunluk ve pes etmişlik hissi gözlenmemektedir.
Tam aksine, örgütün beklentisi ve kitlesine verdiği his Türkiye Cumhuriyeti devletinin bölgeden çekileceği ve bölgeye PKK’nın hâkim olacağıdır.
Başka bir deyişle, örgüt bölgeden çekilmeyi değil, devleti bölgeden kovmayı düşünmektedir. Müzakere etmek istediği de bunun şartlarıdır.
ÇÖZÜM İÇİN İRADE OLUŞTU MU?
Buna rağmen, Çözüm Süreci’nin sona erme tehlikesi her iki tarafta da endişeye yol açıyor. Özellikle HDP ve benzeri çevreler sürecin PKK’ya ve kendilerine büyük yararlar sağladığını, süreci erken bitirmenin sakıncalı olacağını düşünüyor. Buna göre, sorunlar olsa da süreci sürdürmek, sorunları görmezden gelmek gerekir. Ancak Kandil, yani silahlı kanat bu konuda çok farklı düşünüyor. Onlar geri adım atma yanlısı değil. Silahlı olarak kırda ve şehirde varlıklarını sürdürmek, Suriye’de devletleşmek ve ordulaşmak, Suriye ile Türkiye’de Kürtlerin yaşadığı yerleri birleştirmek gayreti içindeler. İmralı ise orkestra şefliğini yapmaya çalışıyor, şiddetin dozajını ayarlayarak devleti kıvama getirmeye çaba gösteriyor. Öcalan’ın devleti masada tutmak için elindeki tek araç PKK ve onun silahlı alt birimleri. Sokaklarda çatışmalar başlayınca herkes Öcalan’a koşuyor, o da sözde ‘bilge barış elçisi’ olarak sözde tıkanan süreci açmaya çalışıyor.
Devlet açısından ise alternatifsizlik sürece mahkûm ediyor. Yani çözemiyoruz, bari çözüyor havasını bozmayalım anlayışı var. Her yönden artan muhalefete bir de PKK sorunu eklenirse yönetilemez bir ülke doğar endişesi yetkilileri düşündürüyor.
Bu şartlar altında son birkaç günde yapılan toplantılarda ‘sürece devam’ kararı alındı. Hükümetin bu konudaki şartları ise Geri çekilme tamamlanması ve kamu otoritesinin/güvenliğinin sağlanması. Başbakan Yardımcısı Akdoğan ise “PKK silah bıraktığı takdirde süreç tam yol ilerler” diyor. Bu durumda akla şu soru geliyor, “PKK silah bırakırsa ilerleyecek olan nedir?” Yani PKK silahı bırakmanın karşılığı olarak ne alacak?
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, eğer bir müzakere yapılacaksa her iki tarafın da beklenti içinde olmasının doğal olduğunu söylüyor ve 6-7 Ekim öncesine dönmek için iki tarafta da irade oluştuğunu iddia ediyor. Demirtaş’a göre burada önemli olan Öcalan’ın ne düşündüğü…
Özetleyecek olursak meselenin özünde hiçbir değişiklik yok. PKK aynı PKK, hatta biraz daha cesaretlenmiş ve kendisine ait devlet kurmak için teşvik edilmiş bir örgüt… Diğer tarafta devlet de aynı… Toplumda ise “süreç biterse biz ne yaparız” korkusu var. Ölümler olmasın da ne olursa olsun diyenler çoğunlukta… Başka bir deyişle PKK’nın kitlesi değil ama toplumun genelinde terörden ve hatta terörle mücadeleden bıkkınlık var, bu da Hükümetin politikalarını etkiliyor. Bu nedenle sürece dönük eleştirileri bazı kesimler sürecin engellenmesi gibi algılayabiliyor. Oysa ki sorunları hakkıyla incelemeden ve çözmeden ezbere gidilecek bir yolun maliyeti mevcut sorunlarınızdan bile daha ağır olabilir. Ertelenmiş sorunlar çok daha büyük bir şiddetle patlayabilir. Bizim burada yapmak istediğimiz de budur, yani sorunların tespiti ve toplumun uyarılması.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.