Aziz Beyden masallar
AZİZ Yıldırım, sözüm ona bir basın toplantısı daha düzenledi. Sonunda da “Soru yok, bitti” diyerek bunun bir basın toplantısı değil de, ağırlıklı olarak medyaya fırça toplantısı olduğunu ortaya koydu. Madem soru yok, o zaman internet sitenden yazılı olarak anlatırsın derdini. Ama bu medyaya da sanki bu layık, bakın onun altını da çizeyim.
Benim bu meslekte 45 bitti, 46.seneye girdim. 1992’de de bu mesleğin bu hale geleceğinin gördüğümden, müdür iken ve de günde dört-beş sayfa spor yapabilmeme rağmen, “Mutfağı bıraktım” dedim. Artık sadece yazı yazacak ve giderek patlayacak özel televizyonlarda, uygun görürlerse, yorum yapacaktım. Bu kararım çok yadırgandı. Hatta Rauf Tamer ağabeyim, “Çabuk söyle, Milliyet mi, Hürriyet mi” diye sorduğunda, sadece telefonla yazımı gönderirim demiştim. Neden diye sorduğunda da şöyle bir cevap vermiştim, “Basın bitti. Gazetecilik bitti. Artık tüccar patronlar devri başlıyor. Gazete kağıdı sübvansiyonu bitti. Dolayısıyla uzaktan kumandalı olacak her şey” demiştim.
Bakın nereye geldik... Aziz Yıldırım zat-ı muhteremleri karşısında oturan, saymadım kaç kişi, basın mensuplarını adeta yerin dibine sokuyor. Hatta Beyaz TV ile ilgili sözleri karşısında el kaldıran bir gence de “ Sus, otur, burada konuşamazsın, gider televizyonunda konuşursun” diyerek fırçayı da basıyor. Yani cevap hakkı yok. Eh, demokrasilerde bu böyledir(!) Sonra üçüncü bölüme geçip, basını küçültmeye, aşağılamaya devam ediyor. Tıs yok... Sizin adınıza ben utandım çocuklar. Bu dünyada aç mezarı yoktur. Allah herkesin rızkını az veya çok bir şekilde verir. Terk etsenize orayı topluca... Ya da içinizden bir veya iki delikanlı olarak... Ey siz müdürler... Yazsanıza iki satır. Hem mesleğin, hem de kendinizin, hem de size oradan haber iletecek arkadaşlarınızın haysiyetini kurtarsanıza...
Gelelim Derneğime... TGRT’deki Program arkadaşım Naci Arkan hiç darılmasın; kınama bekliyorum. Hatta her gün Silivri ve abuk sabuk sol kokulu mesajlar çekmeyi bilen Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden de... Desene be Kemal; o devirler 30 sene geride kaldı. Şimdilerde ne gazetecilik, ne de modern haliyle televizyonculuk var. Ne mi var? Teslim olmak ve cebi doldurmak... Ben o değilim işte dünkü yazıma mesaj atan, yani beni okudukça gülen okurum... Sor bakalım Aziz babana, neler söylemişim yüzüne karşı, bir anlatsın sana... Nasıl protesto etmişim onu yüzlerce kişinin önünde Divan yemeğini amigolar ziyafetine çevirdiği için... Sosyal Tesisler etiketini yeni tesislere koymadığı için ve o süreçteki bir sözü için yüzüne hangi, maalesef, çirkin lafları etmişim... Bak bakalım Yüksek Divan Kurulu’ndan kaç adet uyarı mektubu gitmiş kendilerine, bir zamanlar... Allah’a şükür yazı yazdığım yerler, bugünlere göre neredeyse milattan önceki patronları, idealleri ve onların aileleri patronajında hâlâ...
Evet, en azından gazete ve televizyonların spor müdürleri; Haysiyetinizi bu kadar çabuk teslim etmeyin. Şu orada azarlanan, aşağılanan kader ve meslek arkadaşlarınız için diyecek bir kelimeniz olmayacak mı? Hele hele Aziz Bey’i yağlamak yarışındaki Beyaz TV, bakalım siz ne yapacaksınız?
Bakın sizlere, şu milli maç bitsin, muhabirlik dönemimde yaşadığım bir olayı aktaracağım. Umarım bugünle bir kıyaslama yapıp, bütün aynaları kırarsınız...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.