Akif Emre

Akif Emre

Osmanlı Afrikası ya da Suakin diye bir ada

Osmanlı Afrikası ya da Suakin diye bir ada

Geçtiğimiz günlerde Sudan Devlet Başkanı Beşir'in Türkiye'ye gelişi etrafında medya ve siyaset mensuplarınca yapılan tartışmalar tam bir sığlık örneği sergiledi. Dünyanın iki büyük ekonomik gücünün bilek güreşi yaptığı Sudan'a dair söyleyebildikleri tek şey ne siyasi ne de toplumsal olarak haberdar olmadıkları Darfur sorunuyla kısıtlıydı. O da "insan hakları" savunuculuğu adına naif bir hümanizmle maluldü. Amerika'nın propaganda retoriğini olduğu gibi tekrarlamaktan öteye geçmedi. Türkiye'de ordunun en gizli sırlarını deşifre etmekle övünen bir gazete Beşir'in gelişi üzerine adeta sipariş manşet çekti.

Mesele Sudan'da kimin haklı, kimin haksız olduğundan çok bu işlerin siyasetten, küresel rekabetten bağımsız ele alınamayacağıdır. Sudan'ın bir zamanlar Osmanlı yönetiminde olduğunu hatırlamaktan yoksun okumuşlarımızın buradaki küresel rekabeti çözümlemeleri, hele akan kan üzerinden müdahale planlarını anlamaları zor.

Siyaset, özellikle de uluslararası ilişkiler "hafıza" üzerine yükselebilir. Tarih bilgisinden ve derinliğinden yoksun bir devlet ne etkin bir diploması yürütebilir ne de siyaset geliştirebilir.

Türkiye'nin yanı başında olup bitenler konusunda bu kadar edilgen kalması herhalde bu kadar tarihi birikimle mümkün olabilirdi! Türk Dışişleri en olumsuzu başararak dünyanın en eski ve sistematik devlet arşivine sahip olmasına rağmen bu denli yüzeysel diploması yürütmeyi başardı! En az 30 ülkenin Osmanlı arşivleri olmadan kendi tarihlerini yazamayacak olmaları bile durumun ciddiyetini göstermeye yeter.

Sudan söz konusu olduğunda da hiçbir tarihi referansa yer vermeden geçiştirilmesi şaşılacak durum değil. Bu vesile ile "Afrika bizim neyimiz olur" başlıklı yazıyı yazarken orada oynanan oyunda Türkiye'nin neden müdahil olması gerektiğini fakat nasıl müdahil olmaması gerektiğine işaret etmeye çalışmıştım.

Neden müdahil olması gerektiğine ilişkin bu yazıyı yazmama neden olan, aslında küçük bir haber. Sudan'ın Suakin adasındaki Osmanlı eserlerinin TİKA tarafından tamir edilmesi için bazı girişimlerin başlatıldığını okuduğumda bu küçük ama önemli adım üzerine yazmak gereğini hissettim.

Bundan on yıl kadar önce Suakin adasına adım attığımda hüzün ve vefasızlık düşüncesinin beni tümüyle sardığını hissetmiştim. Terkedilmiş bir adada ayakta kalan eserlerin bende yaptığı çağrışım terkedilmiş, yağmalanmış İstanbul Boğazı'nın tarihi yalılarının görüntüsü oldu.

Nereden bahsettiğimi biraz daha açayım. Yavuz Selim Mısır'ı fethettiğinde ilk iş olarak Sinan Paşa'dan bu sahile bitişik adayı zaptetmesini istemek oldu.

Suakin Kızıldeniz-Hint Okyanusu ticaret yolu üzerindeki en önemli merkezlerden biriydi.

Stratejik önemi bir yana ticari olarak da Afrika'nın içlerine açılan kapı işlevi görüyordu.

Bu durum İngiliz sömürge yönetimine kadar devam etti.

İngilizler buraya alternatif olarak 30 km kuzeyde Port Sudan'ı inşa edince Suakin'in ticari önemi hızla çöktü.

Bugün adanın girişinde bir müze var. Adaya adım atmadan önce gözümüze şu yazı çarpıyor: "Ey Sudanlı; buraya bak ve tarihten ibret al…" Bir zamanlar zenginliğin taştığı, Boğaziçi yalılarını hatırlatan incelik ve estetikte ahşap evlerle dolu ada şimdi harap vaziyette. Evler terkedilmiş, bir çoğu yıkık ve harabe durumda. Bunlar arasında Şennavi Bey'in evi, Hurşit Efendi konağı kulaklarımıza bir yerden aşina olduğunuz seslerden öte ortak bir mimari anlayışı da çağrıştırıyor.

Tarihi Osmanlı camileri harap halde. Osmanlı çarşısı diğer evler gibi metruk, dahası büyük ölçüde yerle bir olmuş… Kendimi adeta bir hüzün yağmuruna tutulmuş hissetim. Terkedilmişliğin, yenilmişliğin, fanilik duygusunun hepsinden önemlisi vefasızlığın verdiği acı…

Afrika'nın bu uzak köşesinde Osmanlı eserlerinden kimin haberi vardı.

Benzer duyguya Kenya'nın Mombasa şehrinde kapılmıştım. İki farklı medeniyetin dünya vizyonunu gözler önüne seren bir örnekti. Portekizliler Mombasa sahillerini yağmalayıp halkı kılıçtan geçirmeye başlayınca Müslümanlar Osmanlı sultanından yardım talep ediyorlar. İstanbul'dan gönderilen levendler aç gözlü yağmacı ( kolonyalist) Hıristiyan güçleri tepeliyor ve bir de kale yapıyor. Görevi tamamlayan Osmanlı komutanı İstanbul'a verilen görevin tamamlandığını bildirince, "o halde geri gelin" emrini alıyor. Kale hâlâ duruyor. Ancak Batı medeniyetinin yükseliş hikayesinin anahtar kelimesi "kolonyalistler" tekrar gelecek ve burayı sömürgeleştireceklerdir. Sadece zenginliklerini sömürmeyecek, insanlarını da köleleştireceklerdir.

Modern tarih yazımında bu kolonyalist siyasetten mülhem olarak İngiliz Afrikasından, Belçika Afrikasından söz edilir. Oysa Afrika'nın önemli kısmında varlık göstermiş, yönetmiş (sömürge değil) Osmanlı'ya izafeten bir Osmanlı Afrikası tabiri kullanılmaz.

Osmanlı Afrikasından habersiz bir devletin Afrika siyaseti olabilir mi? Suakin'i hatırlamayan bir milletin küresel vizyonu olabilir mi? Şükür ki, Hartum'daki Osmanlı valilerine ait türbeler onarılmış. Suakin'deki Osmanlı eseri camilerin de onarımı için girişim başlatılmış. Bu bir hevesten ibaret kalmaz da adanın girişindeki yazıyı biz de okuruz: Tarihe bak ve ibret al!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Akif Emre Arşivi