Cumhurbaşkanı’nın işaret ettiği “nitelikli öğretmen”
Milli Eğitim Şûrâsı’nın 19. Genel Kurulunda üzerinde durulan önemli hususlardan biri, “öğretmenlerin niteliği”ydi. Sayın Cumhurbaşkanı da açılış konuşmasında buna vurgu yaparak; “Öğretmen ve eğitim yöneticilerinin niteliği, en önemli konu başlıklarından biri; çünkü istediğiniz kadar müfredatı kaliteli yapın, nitelikli öğretmen olmazsa verim alınmaz”demişti.
Nesilleri geleceğe hazırlayan ve “toplumun geleceğini inşâ etmede en önemli unsur olan insan kaynağı”nı yetiştiren öğretmenlerin “kalite sorunu”, gerçekten de en önemli sorunlarımızın başında yer alıyor. Bu sorunun öneminin Devletin tepe noktasında kabul ve ikrar edilmesi çok önemli. Bu, “sağlıklı sonuç alma”nın da gerek şartlarından. Çünkü bir işin gerekliliğine yönetim karar vermezse, o işi yapıp sonucu ulaştırmak mümkün olmaz. Bu açıdan Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuya sahip çıkması, “doğru sonuç”a ulaştıracak çalışmaları tetikleyecektir. Nitekim Milli Eğitim Şûrâsı’nda konu ele alındı.
Şûrâ’da tavsiye kararına dönüşen halen görevde olan öğretmenler için“mesleki gelişim programları” düzenleyecek, bu programlar için “öğretim materyalleri” hazırlayacak ve “Ar-Ge faaliyetleri” yapacak “Milli Eğitim Akademisi” kurulması önerisi, geç kalınmış bir ihtiyaca işaret ediyor. Eğer doğru dürüst kurulursa bu akademi, “eğitim kadrosu”nun gerekli donanıma kavuşturulması için önemli ve etkin çalışmalar yapabilir.
Öğretmen adaylarının niteliği ve seçimi kapsamında, YGS ve LYS sıralamasında öğretmenlik mesleğini ilk üçte tercih edenlere “lisans öğrenimleri sürecinde akademik başarılarını sürdürmeleri kaydıyla burs ve barınma desteği sağlanması önerisi, öğretmenlik mesleğinin seçilmesinde çekicilik oluşturacaktır. Eğer bu, “mesleğe atanma garantisi”yle de desteklenirse daha olumlu sonuçlar vereceği kanaatindeyim.
Üzerinde asıl durulması gereken husus, “öğretmen adaylarının öğretmen yetiştiren fakültelere ve öğretmenlik mesleğine seçimi”yle ilgili nasıl bir mekanizmanın kurulması gerektiği. Çünkü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Şûrâ’nın açılışında söylediği “istediğiniz kadar müfredatı kaliteli yapın, nitelikli öğretmen olmazsa verim alınmaz” tesbiti, aslında meselenin can damarını teşkil ediyor. Bu yüzden, daha baştan sıkı tutmak ve mekanizmayı, öğretmenlik mesleğine aday adaylığı esnasında başlatmak gerekiyor. Bu kapsamda, “nitelikli öğretmen aday adayları”nın nasıl tesbit edilebileceğine dair bir teklifim var:
Öğretmen yetiştiren fakülteler, okullarla sürekli iletişim ve işbirliği içinde olmalı ve daha ortaokuldan itibaren, gerek psikolojik yönden, gerek insanlara yaklaşım, üslup, ikna, öğretme kabiliyeti ve sair özellikler bakımından, gerekse zekâ bakımından öğrenciler arasında sondaj yapıp, kaliteli öğretmen olabilecek öğrencileri gözüne kestirmeli. Okullar da bu öğrencileri öğretmenlik mesleğine yönlendirmeli.
Üniversitelere giriş sınavlarında en yüksek puanla öğrenci alanlar, öğretmen yetiştiren fakülteler olmalı. Öğretmen adayları, en zayıflar arasından değil, en bilgili ve zekiler arasından seçilmeli. Hatta, sırf öğretmen yetiştiren okullar için, genel bilgi sınavına ilaveten bir de “kişilik, hitabet, üslup vb. türden, kaliteli öğretici ve eğitici olabilme vasıflarını taşıyıp taşımadığına dair yüz yüze yapılacak bir ön denetim/sınav” da olmalı. Bu yüz yüze sınavı geçenler öğretmen yetiştiren fakültelere öğrenci olarak kaydedilmeli; geçemeyenler puanlarına ve tercihlerine göre başka bir fakülteye yerleştirilmeli. Öğretmen yetiştiren fakültelerde adaylar, “en iyi eğitici, en bilgili öğretici” ilkesi esas alınarak yetiştirilmeli.
Şûrâ’da da önerildiği üzere tedbirlere rağmen eğitim esnasında öğretmenlik mesleğine akademik, sosyal, psikolojik açıdan uygun olmayanların varlığı tesbit edilirse, bunlara başka fakültelere geçiş imkânı verilmeli.
Mezuniyetten sonra ise “en yüksek maaş”ı öğretmenler almalı. Hatta, her öğretmen için, görev yaptığı bölgenin hayat standartları göz önünde bulundurularak, maaşına ilaveten “sosyal ve fiziki çevre ödeneği” tahsis edilmeli. Öğretmen yetiştiren okulları tercih etmek, zeki, bilgili ve nitelikli öğrenciler için cazip hale getirilmeli. Böylece öğretmenin, mesleğini sürdürürken başka işler yapmak zorunda kalmaması için tatmin edici bir ücret ile meslekte tutulması sağlanmalı.
Ancak bunun karşılığında öğretmenden, sürekli olarak kendini yenilemesi beklenmeli. Bu kapsamda, düzenli olarak mesleki yayınları takip etmesi, her yıl yaz aylarında “meslek içi eğitim”e katılması istenmeli. Bu eğitimlerin akabinde yapılacak “yeterlilik sınavı”yla “öğretmenlik mesleğini sürdürüp sürdürmeyeceği”ne karar verilmeli. Bu hususta başarı alt sınırı çok yükseklerde tutulmalı.
Bu sisteme geçildiğinde görev başında olan öğretmenlerin de elemeden geçirilmesi gerekecek. Eleme, istenen nitelikleri haiz olanların ek donanım kazandırılarak meslekte tutulması, yetersiz olanların ise başka memuriyetlere atanması için önemli.
Bir de, üniversite hocalarında olduğu gibi, öğretmenler için de “dereceli unvanlar” olmalı; öğretmenler de bir nevi akademik unvan almalı. Buunvanların verilmesinde yetiştirdiği öğrencilerin ulusal ölçekteki sınavlardan aldığı başarılar ve yerleştiği fakülteler ile oralarda gösterdikleri başarılar, katıldığı meslek içi eğitim programları ve buralarda elde ettiği başarıları, takip ettiği yayınlar ve bu yayınlara katkıları, sosyal etkinliklere katılma oranı ve gösterdiği başarıları, ürettiği çalışmaları, lisansüstü eğitim, yer aldığı bilimsel ve sosyal projeler, öğrenci-veli geri bildirimlerivb. durumlar dikkate alınabilir.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın sözünü ettiği “kaliteli öğretmen”in yetiştirilmesi ve “kalite”nin sağlanması için Milli eğitim Bakanlığı’na öneriyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.