Medeniyet habitatı ve “Osmanlıcayı kimler verecek”
‘Habitat’ kelimesi daha çok biyoloji alanı için kullanılmaktaysa da “yaşama alanı” olarak, medeniyetler için de kullanılabilir.
Dünyada her medeniyetin kendine has bir habitatı; yani “yaşama alanı” vardır. En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün unsurlar, o medeniyeti meydana getiren habitatı oluştururlar. Mesela mimari, musikî, tezhip, minyatür, hüsn-i hat, ebru, şehircilik, çarşı-pazar, tahsil hayatı... Birbirinden çok farklı olan bu unsurların birbiriyle ilişkisini sağlayan tek şey, dil ve harf sistemi; yani yazıdır. Yazıyı çekip aldığınızda, bütün unsurlar, şirazesi kopmuş kitap gibi darmadağın olurlar. Bunu belki, habitattaki arıya benzetebiliriz. Biyologların demesi o ki, arı dediğimiz ve pek önemsemediğimiz hayvan, birkaç yıl yani tozlama yapmasa, ürün alınamaz ve bu yüzden kıtlık baş gösterir.
Ben biraz cesur bir benzetme olacak ama, yazıyı, medeniyetlerin arı’sına benzetiyorum. Şayet yazısı yoksa ve yazı dili oluşmamışsa, o toplumların zihnî ve fikrî gelişimi zayıftır ve o durumda, medeniyete mâl olacak büyük eserler yaratılamaz. Bitkiler arası tozlanmayı nasıl arı yapıyorsa, medeniyette unsurlar arası etkileşimi ve yeniden üretimi de dil sağlamıştır ve hâlâ sağlamaktadır.
Bizde harf inkılabı ile medeniyet habitatımızda dokular arası irtibatı sağlayan harfler yok sayılmış ve böylece arı’lar öldürülerek tozlanma engellenmiştir.
1928’den beri ortaya çıkan eserler, nevzuhur birer terkip olup insanlık camiasında saygınlık bulamamıştır. Türkiye’yi dünyaya tanıtan fotoğraflara, seslere ve benzeri unsurlara dikkat edin; hepsi, medeniyet habitatımızın önemli unsurlarıdır. Süleymaniye’dir, âyin-i şerif’tir, Itrî’dir, hüsn-i hattır, ebrudur, tezhiptir, minyatürdür. Cumhuriyet döneminde meydana getirilen nevzuhur eserlerin dik âlâsı, Batı’da var. Bizdeki kuleler adamlara niye câzip gelsin ki?...
DERSLERİ KİM VERECEK?
Bu dersleri sadece Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunları verebilir.
Son günlerde sosyal medyada, Osmanlıca derslerini İlahiyat Fakültesi mezunlarının verebileceği konusu, kara propaganda olarak bol miktarda işleniyor. Bu dersi verme şartları, sadece Türk Dili ve Edebiyatı mezunlarını tutmaktadır. Millî Eğitim “olmadığı takdirde” diye bir sıralama yapar. İlahiyatçılar sadece o listede son sırada yer alır. (Ulan, “Osmanlıca’ya ilahiyatçılar girecek!... Bu ders din dersi değil, dil dersidir!...” diye güya retorik yaparak kıyameti koparanların İngilizce derslerine sanki tarihçiler, fizikçiler, bedenciler girmemiş gibi haaa!...)
Hiç merak etmeyin ve muhaliflerin, muhalefet etmeyi bile dejenere eden ilkesiz muhalefetlerini ciddiye almayın; bu dersi Türk Dili ve Edebiyatı mezunları verecek. O yüzden, bundan sonra Osmanlıca derslerine, “Bu ders ne işimize yarayacak?” diyerek değil, liselerde öğretecek şekilde dikkat edin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.