Evelemeden gevelemeden
Dört bakan hakkındaki yolsuzluk iddialarıyla alakalı toplanan Meclis Araştırma ve Soruşturma Komisyonu, yolsuzlukla suçlanan bakanların yüce divana gönderilmesini reddetti.
Öncesiyle, çalışmalarıyla, tartışmalarıyla, patırtı ve kütürtüleriyle ve sonuçlarıyla bu komisyon süreci aklıma Türkçemize yerleşmiş politik tecrübelerimizin ürünü “bir işin olmamasını istiyorsan komisyona havale edersin!” lafı getirdi! Aklıma başka bir ayrıntıyı daha getirdi: Komisyon Başkanı AK Parti Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü’yü… Hakkı Bey, merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını kaybettiği olayı araştıran TBMM Araştırma Komisyonu’nun da başkanı idi… Kendisini; helikopter enkazından parça çalan askerlerle birlikte suçlanan ve 9 ay tutuklu kalıp daha sonra “bizce malum” sebeplerle serbest bırakılan Sivil Havacılık Kaza Kırım Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı saçma sapan rapor istikametinde, hadiseyi “pilotaj hatasına” yükleyip “kaza” istikametinde kapatmak için “ciddi emek sarf eden”, ardından Büyük Birlik Partisi yetkililerinin yoğun baskısı ve karşı bilirkişi raporlarıyla, TBMM çatısı altında ilk kez aynı konu üzerinde ikinci kez komisyon kurulmasına neden olan süreçteki tartışmalı ve güven vermeyen performansıyla hatırlıyoruz! Onca hukukçu vekil arasında, sürekli olarak benzer komisyon başkanlıklarında kendisinin tercih edilmesi ile alakalı sorularımızın cevabı, Köylü’nün başında olduğu her komisyon performansıyla biraz daha netleşiyor!
Bu hatırlatmadan sonra konumuza dönelim… Yolsuzlukla suçlanan dört bakanın Yüce Divan’da yargılanıp yargılanmayacağına karar verme süreci burada bitmedi. Komisyonun gerekçeli kararını açıklamasından sonra TBMM Başkanlığı kararı oylanması için Genel Kurul’a gönderecek… Türkiye o vakit “gizli oylama-açık oylama” tartışmalarını yaşadıktan sonra Meclisin alacağı karara kilitlenecek…
Âlemi kör milleti sersem sanmanın, savunma mekanizması geliştirenlerin bile inanmadığı atraksiyonlarına takılmanın gereği yok! Artık işler salt bir yolsuzluk tartışmasından “ciddi” sistem problemlerine dönüşmeye başladı! Eveleyip gevelememenin ve çalının etrafından dolanmanın anlamı hiç ama hiç alemi yok! Doğru bildiklerimi “Hakikatin Hatırına” tekrarlıyorum:
1-) Siyasi iktidarlar sadece sandıkta hesap vermezler. Sadece seçmen tarafından denetlenmezler. Siyasi iktidarlar sadece sivil toplum teşkilatları (STK) ve Medya tarafından da denetlenmezler.
Siyasi iktidarlar “Hukuk Devleti” ilkesinin de ön şartı olan idari ve hukuki denetim mekanizmalarıyla da denetlenir. İdari ve Hukuki açıdan “hesap verebilirliği” yani “denetimi” devre dışa bırakıp, sadece politik açıdan sandıkta hesap verebilirliği ön plana çıkaran siyasi iktidarlar, eninde sonunda önce “devlet” ile sonra da “millet” ile kendilerini dengeleyebilme yeteneğini kaybederler!
2-) Haklı-haksız, güçlü-güçsüz denklemi içerisinde kim güçlü ise o haklı gibi görünebilir! Hani “siyasette maharet, en güçlü olduğunuz zaman, kendinize ilkelerden ve yasalardan sınırlar çizmesini bilmektir.” derler ya; eğer sınır çizmezseniz, oyunun kurallarını beğenmeyince oyunu değiştirmek yerine kural koymaya kalkarsanız, sahip olduğunuz güç ve otorite bir gün sizi esir edebilir!
3-) Bir ülkede demokrasi ağır hasarlıysa, temsil ettiği sistem de ağır hasarlıdır. Sistem ağır hasarlıysa, sistemin temeli olan hukuk ve adalet de ağır hasarlıdır. Ağır hasarlı bir sistem içerisinde zamanla “hukuk üstünlüğü” yerine “iktidar ve otorite gözcülüğü” devreye girer. Siyasi tarihimizi bize göstermiştir ki; adaletin tesisini her ne gerekçeyle olursa olsun, “kol kırılır yen içerisinde kalır” şiarına göre dizayn edenler, öyle ya da böyle, “adaletin ve hukukun bir gün herkese lazım olacağı” gerçeğiyle “mutlaka” yüzleşiyorlar!
Hülasa
Başbakan Davutoğlu ve kabinenin hatta ve hatta Ak Partili vekillerin çoğunluğunun ile bu dört Bakanın Yüce Divan’a gönderilip gönderilmemesiyle alakalı “hür” ve “müstakil” kararlarını ve tavrını tahmin edebiliyorum! Israrla ve iddialı bir şekilde kınayanların kınamasına aldırmadan ifade ediyorum; Başbakan Davutoğlu ve 62.Hükümet “olağanüstü şartlar” ve “karanlık odakların tasallutu” bahaneleriyle, kişisel ve umumi birçok “KİRLİLİĞİ” tolere etme yolunu tercih ederse, ciddi ve zor bir “VESAYET” altına girecektir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.