Uluslararası Göçmen Kampı: Türkiye
Bize geçen yıl bir anlaşma imzalattılar. Tıpkı Evren’in Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne onay veren tavizi gibi bir şey…
Mehmet Akif Okur kardeşim geçenlerde ABD’ye gitti ve Evren’in ABD himayesinde nasıl darbe yaptığının belgelerini buldu. Tebrik ederim. Ama biz zaten biliyorduk.
Türkiye’nin elindeki en büyük koz nasıl heba edildi. Oysa şimdi AET üyesi olacaktık ve AB de kurulmamış olacaktı. Nato gibi gevşek bir Avrupa Ekonomik Topluluğuna üye Türkiye’de muhtemelen Kürt sorunu böyle sancılı olmayacaktı.Geçen yılki anlaşma da yine elimizdeki en büyük kozun heba edilmesine sebep oldu.
Şer gibi gözüken göç olayı Allah’ın bir lütfu olabilirdi. Daha elli bin civarında iken kamp Edirne’ye taşınsaydı; AB karşısında en büyük kozun sahibi olacaktık.
İçlerinde Abdurrahman Dilipak, değerli dostum romancı (onu görünce Ömer Lütfi Mete’yi görüyorum)Ahmet Turgut, Fatih Bayhan, Balçiçek İlter, Mehmet Akif Işık, Nevzat Çiçek, Ünal Tanık ve daha birçok gazetecinin de bulunduğu heyetle Kilis’te TOKİ’nin başarıyla gerçekleştirdiği kampı ziyaret ettik. Elbet ‘Ensar ve Muhacirin’ olma hasleti bu ümmetin tabiatından ayrı düşmemeli. Ama devlet dediğin mekanizma da, olayların peşinden sürüklenmez, Fatih’in İstanbul’u fethetmesi gibi olayları tayin eder.
Türkiye göç krizini daha büyük bir strateji için kullanabilirdi. Kampın nüfusu daha elli bin iken bunun bir milyonları bulabileceğini, göçmen yönetiminin, göç krizinin çok iyi yönetilmesi gereken bir mesele olduğunu Vali dahil bütün basın mensupları ile paylaşmıştım. Kilis Türkiye’nin kenti, Edirne de Türkiye’nin kenti değil mi? Bu konuk kenti Edirne’ye kuralım. Her gece üç bin kişi Avrupa’ya geçsin, o zaman bu Avrupa elini taşın altına koyar. Hatta AB müzakerelerinde elimizdeki en büyük koz ‘immigration’ kozudur demiştim. Şimdi göçmen sayısı iki milyonu aştı ve biz bu krizi iyi yönetemedik. Yönetmeyi sığınmacılara barınma yerleri bulmaktan ibaret sayarsanız elbette iyi yönettik. Türkiye dünyanın hiçbir ülkesinin asla yapmayacağı bir işi gerçekleştirdi. Hatırlarsanız Özal zamanında da Halepçe katliamı ardından Saddam’ın zulmünden kaçan beş yüz bin peşmergeye Türkiye kucak açtı. Aynı günlerde İtalya ne yaptı? Bin beş yüz peşmerge gemiyle İtalya’ya sığınırken İtalyanlar onları denize döktü. Fakat İtalya Kürt hamisi, Türkiye ise Kürt düşmanı olmaya devam etti(!)… böyle yanılsama nasıl becerilebilir?
Bugün de Batı’nın BOP belası yüzünden İslam âlemi karışık. Suriye yanı başımızda, oradan gelenlere bağrımızı sonuna kadar açık olmalı elbette. Ama orta batının niyetini de çözmek gerekli değil mi?
AB’ye üyeliğin rafa kaldırılmaya başlanmasına paralel, Avrupa’nın niyeti Türkiye’yi tampon bölge yapmak ve Avrupa’yı İran ve Irak-Suriye ile komşu kılmamak yanında Türkiye’yi daha uzun yıllar oyalayabilmek. Bu arada, tehdit algısının ve güvenlik stratejisinin başına yerleştirdiği göçmen - imigrant korkusunu telafi etmek.
Avrupa Konseyi’nin bir numaralı tehdit algısı terörden önce göçmen sorunudur.
Avrupa için en büyük tehdit aşırı göçtür. Bu Nostradamus’tan beri böyledir. Kehaneti beklemekte olan Avrupa korkuyor:
“Güneyden ve doğudan üç milyon kara adam gelecek” dediği tarih bugünlere rastlıyormuş Kâhin’in.
Bize birkaç tüccarın kolay vize alabilmesi anlaşması diye yansıtılan anlaşmanın esas adı Göçmen İade Anlaşması…
Bu çok vahim bir sonuç.
Oysa Türkiye göçmen kozunu kullanarak AB üyeliğinin kapısını bile aralayabilirdi.
Ama anlaşılan o ki artık Türkiye beş milyonu bulacak mülteci sayısıyla uluslar arası bir göçmen kampına dönüşecek ve demografik yapısı hayli bozulacağından ismini bile toparlayıp bir yeni uyanış göstermesi 2023’ü değil de mesela artık devletimizin kuruluş tarihi olan 1040(Dandanakan)’ın bininci yılını 2024’ı işaret etmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.