Kampüs külliye mi?
Kampüs-külliye meselesi benim için yeni bir konu değil. “Kampüs” yerine “yerleşke” dendiini duyduğum 1980’lerde “külliye” konusunu düşünmüş ve “kampüs” yerine “külliye”yi uygun bulmamıştım.
Niye uygun bulmadım? Biraz sabredin; izah edeyim.
Dilimize batı dillerinden giren Kampüs (campus), “kamp” kelimesinden türemiştir. Üniversiteler geniş alanlara kurulmaya başlayalı beri (1956’lar falan) bizde de kullanılmaya başlanan bu kelime, daha sonra “yerleşke” olarak kullanılmaya başlandı ama pek tutmadı.
Anlaşılan sayın Cumhurbaşkanımız, kampüs’ü de yerleşke’yi de pek sevmedi ve geçen hafta “mahalle” veya “külliye” kelimesinin kullanılıp kullanılamayacağını sordu ve “Tarihimize dönelim” diyerek, Osmanlı zamanının “külliye” kelimesini teklif etti.
Sen misin “külliye”yi teklif eden.
Aleyhte tezvirat hemen başladı. “Profesör” yerine “müderris” densin; “rektör” yerine “şeyhü’l-müderrisin”; “doçent” yerine şu, “dekan” yerine bu densin dalgaları...
“Rector” kelimesi “papaz” anlamına; “dekan” kelimesi de “mahalle papazı” anlamına gelirken hiç bir şey yoktu tabii. Modern üniversiteler bütün yapılanmasını kilise mekteplerinden alırken, herkes rahattı; bu durum kimseye batmadı. Batıdan, hıristiyanlıktan kelime alırken her yer güllük gülistanlıktı; kendi tarihimizden ve üstelik konu ile çok yakından ilgisi olan ve anlam alanı (semantik) itibariyle “kampüs”e yakın bir kapsamı olan “külliye” teklif edildiğinde, ezberler bozulmaya başladı. Sadece ezber bozulmadı, bazılarında moraller de bozuldu. Bunlar için, en özgün bir şey de olsa, ait olduğu coğrafya daha önemliydi. O özgün şey Doğu’ya aitse, tü kaka; Batı’ya aitse aliyyül-âlâ idi.
Bana göre hangisi doğru?
“Kampüs” kelimesinin muhtevasına bakmak lazım.
Şu anda “kampüs” dendiği zaman mutlaka şehir dışında ve binlerce dekarlık bir alanda kurulmuş ve bir çok binadan (büro, ofis, derslik, laboratuvar, konferans salonu, spor salonları, yemekhane, yurt, cami, çarşı vs) oluşan orta halli bir şehir ve buralarda yaşayan binlerce öğrenci ve perssonel akla gelir.
“Külliye” dendiğinde, en kabadayısıyla bir cami, öğrenci barınakları ve müderris odaları akla gelir.
Hepi topu 5-10 kilometre karelik bir alandır bu da... Yani, “külliye” kelimesi, kampüsün hacmini ihtiva edecek bir genişliğe sahip değildir.
Ayrıca, “külliye” kelimesi, tarihi görevini görmüş ve tamamlamış bir kelimedir. Bazı kelimeler böyledir. Görevlerini tamamlarlar ve sonra kullanımdan düşerler; onların yerine yeni kelimeler çıkar. Yeni kelimeler çıkarken ya bir anlam genişlemesine maruz kalırlar veya anlam kırılmasına uğrarlar. Muhtevada mutlaka zenginleşmeler olur.
Osmanlı külliyeleri ile şimdinin üniversite kampüslerini karşılaştırdığımız zaman, “market-bakkal” farklılaşmasındaki gibi “külliye”nin daha dar bir anlam alanında kalma farklılığı görülecektir.
Sayın Cumhurbaşkanımız, bir tefekkür ve tezekkür kapısı aralayıp masaya “kampüs” kelimesini yatırarak konuya dikkat çekmiştir. Benim kanaatim, şimdilik “kampüs”ü kullanmaya devam etmektir.
Uydurukçacıların “yerleşke”si hoş bir kelime değil; “külliye” de kültürel görevini tamamlamıştır.
Nasıl AVM’lere “Bedesten” diyemezsek, “kampüs”e de “külliye” demek uygun değildir.
Bu yazıyı sayın Cumhurbaşkanımıza destek olmak veya muhalif olmak için yazmadım. Başta da dediğim gibi yıllardan beri kafamda olan bir şeydi bu. Sayın Cumhurbaşkanımızın dile getirmesi, konuya güncellik kazandırınca, yazayım dedim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.