Bulanık suda balık avlayanlar!
Bulanık suda balık avlamak için suyun özenle bulanıklaştırıldığı bir sürecin içerisine girdik! 7 Ocak 2015 Paris Charlie Hebdo Saldırısı’nın etkileri, gerek Batı Başkentlerinde gerekse Türkiye’de farklı politik amaçlara ve gelecek tasavvurlarına tahvil edilmeye başlandı… Gelinen aşamada “bu menfur olayı nasıl etkili kınanır ve tekrarına mani olunur” noktasından, “bu menfur olay acaba içinde hangi fırsatları barındırıyor?” noktasına gelindi! Olayla yakından veya uzaktan ilgili ülkeler, “abartılan bahaneler” ve özenle seçilmiş “sahte hedefler” aracılığıyla; becerisizliklerin, açmazların, tedirgin eden bunalımların, sistem ve yönetim zayıflıklarının üzerinin özenle örtülebileceği fırsatların peşine düştü! Ortaya çıkan toplumsal huzursuzluklardan herkes rant devşirmeye başladı:
Mesela… Yabancılara karşı “ırkçı yönelişler” ile boğuşan ve önünü alamayan Batılı yöneticiler ve kamuoyları, Charlie Hebdo krizi sayesinde “ırkçılık” hastalığını “karşı din” teması üzerinden yumuşatarak meşruiyet aramanın peşine düştüler! Şu anda salt etnik kökeninden ötürü ülkelerindekileri ağız tadıyla dışlayamayanlar, ırkçılığı öyle bir duruma sokmaya başladılar ki, ekonomik temelli nedenlerden ötürü varlıklarından rahatsız oldukları Müslüman ülke insanlarını, sadece dini inançlarından dolayı bu olayın sorumlularıymış gibi lanse etmeye başladılar!
Batı’da İslam’a karşı ilginin ve günbegün artan İslam hakkında bilgilenme taleplerinin önünü almak isteyenlerde Charlie Hebdo saldırısını fırsata çevirmek için sıraya girdiler! “Her ne kadar her Müslüman terörist değilse de, her terörist Müslüman’dır” anlayışını yayarak İslam ile ilgili her şeyi, “köktendincilik” ve “terörizm” başlıkları altında ele almaya, ardından “Biz ve Hıristiyanlık” bahsini “yeniden” açmaya başladılar!
Sıradaki sınır ötesi emperyal düşüncelerini eyleme geçirmek için sıraya giren “oyun kurucu” Batılı Başkentler ise Charlie Hebdo Saldırısı’nı; İslam’ın ve Müslümanların açık ve yakın bir tehlike içerdiğine dair argümanların değerli bir unsuru haline getirme yarışına girdiler!
Gelelim hayat memat meselesi yapılan müstakbel genel seçimin kapıya dayandığı Türkiye’ye… Dünyayı etkileyen bir olay ülkemizde anında formatlanıp cılkı çıkartılıyor, akabinde maksadı aşacak boyutlara taşınıyor! Birileri “Din” ve “Kutsal”a olan nefretini sövüp kusarak, birileri de Hz. Muhammed (AS) ile yarıştırılan Atatürk'e hakaret ederek misyonları mucibince Charlie Hebdo Moduna giriyor! Bu durumu bilinçli veya bilinçsiz, haklı veya haksız motivasyonla protesto etmeye kalkanlar ise, bir anda Kouchi Kardeşler rolüne bürünüp “her türlü müdahaleye” açık hale geliyorlar! Özgürlük fikrini; nefret duyduğu şeyleri aşağılama, onlara hakaret etme ve mümkün olursa onları acımasız bir şekilde toptan yok etme hakkı olarak gören tepkisel hareketler piyasaya sürülerek Müslümanların hoşgörüleri sınanıyor!
Bir bakıyorsunuz Charlie Hebdo olayı üç günde; “kontrollü-kontrolsüz gerilim stratejileri” ve “toplum mühendisliği” çabalarının ve dahi sonuca ulaşmak için her şeyin mubah görüldüğü müthiş risklerin ana malzemesi olmuş! En kötüsü ise, iktidar partisinden muhalefet partilerine kadar kimse sokaklara taşınan bu gerginliklerin sorumluluğunu üstlenmiyor!
Hülasa
Maalesef “din”, her türlü güç-çıkar-iktidar kurgusunun rahatlıkça saklanabileceği, dünyanın en güçlü ve en etkili manipülasyon aracı haline getirilmiş durumda! Sadece “gâvur” değil kendisine “müslümanım” diyenler içerisinde dahi “Müslümanların kandırılmayı sonuna kadar hak etmekte olduğunu” düşünen “merkezler” var!
Hadi gâvur gâvurluğunu yapıyor! Peki, kendisine Müslümanım diyenler ne yapıyor? Bırakın “Dininin asaleti” paralelinde dünya çapında “hikmetli” bir duruş sergilemeyi; en basitinden, "Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz!" diyen ve birbirimize kardeş olmaktan başka seçenek sunmayan bir dine mensup olmanın avantajlarını bile siyasal kültürümüze yansıtamadık!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.