Taraf Olmak Mecburiyeti
Batıl Batı İslam’a karşı bir kere daha ayakta. Ama yine hak ile batılı karıştırarak, kavramları hile ile ters yüz ederek, istismar ile gerçeği saptırmaya çalışarak. Amaç, İslam’a uyanan ilgiyi yerinde boğmak. Kendine ve insanlığa bir kere daha ihanet yani.
İslam’a göre inanan insanlar kardeştir. Onlar bir millet, inkarcılar da bir millettir.
Yüce Yaratıcının muradı, inkarcıların İslam’a teslim olarak barışı bozmadan yaşamalarıdır. Bunu o zorlamaz. Dileseydi herkes Müslüman olmak zorunda kalırdı. Dilemedi. Ama Müslümanlara dsa böyle bir vazife verdi. Onlar yeryüzüne İslamın hakim olmasını sağlamalıdırlar. Güçleri yettiğince bunu başarmaya çabalamalıdırlar. Bunu vahiyde, yani ilahî sözlerinde, yani Kur’an-ı Kerîm’inde açıkça ifade eder.
Neden böyle murat buyurdu?
Nedeni şu: Eğer yeryüzüne inkar hakim olursa, duygularına, hurslarına, heveslerine, şehvetlerine mağlup olan bu insanlar, yeryüzünde fitne ve fesat çıkarmadan, kan dökmeden, sömürmeden yaşayamazlar. Bunlar ise savaş sebepleridir.
Bu yüzden dünyada vazifeleri İslam’ı hakim kılmak olan mü’minler ile şehvetsiz, hevessiz, hırssız, çalmadan, çırpmadan, sömürmeden, ezmeden yaşayamayan kafirlerin birbirlerine dost ve yardıcı olmaları mümkün değildir.
Müslümanlar, özellikle de İslam ile savaşan kafirleri, velevki kan ve soy cihetinden yakın akraba ve dostları da olsa sevemez ve destekleyemezler. İşte bu konuyu belirleyen onlarca ayetten sadece birisi:
“Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz. Onlar o kimselerdir ki Allah kalblerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın hizbi (dininin yardımcıları)dir. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah'ın hizbidir.”(Mücadele 22.)
Sevgili Peygamberimizin (sav) ve ashabın hayatı baştan sona bu ayetin yaşanarak yorumlanması sayılabilir. İşte bunun acaip örneklerden birisi de Bedir savaşında yaşanmıştır. Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın babası Bedir gününde durmadan oğluna hücum ederdi. Ebu Ubeyde de babasından kaçardı. Fakat babası Ebu Ubeyde’yi kurtulamaz bir halde bir köşede sıkıştırıp çokça hücumlara maruz bıraktığı bir anda, çaresiz kalan Ebu Ubeyde babasını öldürmek zorunda kaldı. Allah o zaman Ebu Ubeyde hakkında Mücadele Suresinden bu 22. ayeti indirdi.(Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 2/345)
Evet, Allah Teâlâ insanı mükerrem, yani saygıdeğer olarak yaratmştır. Onu “elleriyle”, “en güzel kıvamda yaratmış”, “ruhundan üflemiş”, “meleklere önünde saygı ve selamlama secdesi ettirmiş”, “yerleri ve gökleri faydalanmasına açmış”, “peygamberler aracılığı ile kendisini tanıtmış”, “gönderdiği dini ile karanlıklardan aydınlığa çıkarmış”, mutlu olması için akıl, ruh, duygu, konuşma, öğrenme, yazma ve inşa vb. gibi her imkanı sunmuştur.
Bütün bu nimetleri yok sayan düşüncesizler, her an gözlerinin önünde gerçekleşen sayısız mucizeleri de yok sayarak, Yüce yaratıcıyı ya yok kabul ederek inkar etmişler, ya da sıradan eşyaları O’na denk, ortak, emsal sayarak şirk koşmuşlardır. Bunlar böyle yapmakla Allah Teâlâ’nın katında saygınlıklarını kaybetmişler, hayvanlar ve haşereler gibi sıradan bir canlı sayılmışlardır.