Kediler, saçaklar ve “Ömrüm Ankara” kitabı
Eskiden tek katlı evlerin saçakları vardı. Hani duvardan taşan saçaklar. Yarım metre, bir metre falan taşan saçaklar. Kiremitliklerin sokağa taşan kısımları yani. Altı ağaç doğrama, üstü kiremit saçaklar. Önceleri oluklu kiremitli, sonraları Marsilya kiremitli saçaklar. Kiremitle ağaç doğrama arasına serçelerin yuva yaptıkları saçaklar. Saçaklarla duvarların birleştiği yerlere kırlangıçların yuva yaptığı saçaklar. Yaz günlerinde gölge, kış günlerinde yağmurdan koruyan saçaklar.
Bizim mimarimizin alamet-i farikalarından biridir saçaklar. Evlerin üst kısımlarında, mütemmim bir mimari unsur olduğu kadar, estetik bir tamamlayıcıdır da.
Yaygın olarak tek katlı evlerimiz vardı eskiden ve onların saçakları sokaktan geçenlere kol-kanat açardı. İki katlı “hanay” evler çok değildi ve onlarında saçakları vardı. Yağmurlu havalarda, kediler, köpekler saçakların altına sığınarak yağmurdan korunurlardı. Titreye titreye de olsa, hiç olmazsa sırılsıklam ıslanmaktan korunurdu zavallılar. Şemsiyesi olmayan veya kardan yağmurdan korunacak bir şeyi olmayan insanlar da, duvar dibinden dibinden, saçak altından altından giderek korunmuş olurlardı.
Şimdinin binaları öyle mi?
Tek katlı da olsa çok katlı da olsa çoğu binanın saçağı yok.
Özellikle Anadolu’nun batı kısmında, Akdeniz mimarisinin hâkim olduğu yerlerde çoğu binada saçak yoktur. Onun yerine kısa saçak ucundan duvara doğru birkaç kademeli geliş vardır. Bu da ne yağmur keser, ne de gölge verir!... Böyle binalarla saçaklı binaların bir arada olduğu şehirlerde, saçaklı binaları görünce, bir tanıdık görmüş gibi sevinirim ben.
Keşke yeni mimari anlayışta, çok katlı da olsa, binaların ilk katında saçak yapma mecburiyeti getirilse de, garip gurebaya ve sokak hayvanlarına yaz aylarında da kış aylarında da kısa sığınak olsalar.
Bu konuya nereden geldim?
Geçen hafta D. Mehmet Doğan’ın “Ömrüm Ankara- Bir Ankara Şehrengizi” kitabı geldi; onu okumaya başladım.
Mehmet Doğan, neredeyse doğma büyüme Ankaralı. Eli kalem tutan biri olduğu için, şehrini yazmasa olmazdı. O da yılların birikimi olarak Ankara kitabını yazmış. Bol görsel malzeme ile de desteklenen kitapta, eski Ankara evlerini, saçaklı Ankara evlerini görünce, son zamanlarda mimarimizden saçakların çekildiğini fark ettim.
Eski Ankara olarak bilinen Ulus, Kale civarı, Samanpazarı ve Ulucanlar civarını zaten eskiden beri severdim. Oralarda, ancak birbirlerine dayanarak ayakta durabilen eski mimariyi görmek, beni hep hüzünlendirirdi. Mehmet Doğan, biraz daha geniş çaplı bakışıyla, bu hüznümü tazeledi.
Mehmet Doğan, anlatmaya eski Ankara’dan başlamış ve günümüze kadar getirmiş. Mimari zenginlikler (camiler, çeşmeler, türbeler, sokaklar, mahalleler), Ankara kültürü ve siyasî tarihte Ankara, Ankara’yla ilgili yazılar, fotoğraflar, minyatürler, gravürler... Hasılı ayrı bir kaç yazı konusu olacak kadar zengin bir kitap “Ömrümün Ankarası”...
İşte bu kitabı okurken gördüğüm saçaklı, bahçeli, sundurmalı, avlu kapılı Ankara evlerini görünce, eskilerin evleri sadece insanlar için yapmadıklarını, ev mimarisini değişik hayvanlara göre de dizayn ettiklerini fark ettim. İşte u günlerde, her tarafı sadece insanlara (tabii ki sadece üniversite öğrencilerine) göre 4 katlı evlerle kaplanan mahallemde, 4-5 aylık bir kedi yavrusunun o yağmurda, sığınacak bir saçak altı bulamadığını görünce, yüreğim yandı. Bu konuya da o yürek yangınıyla girdim.
Mimarisinde kuş evleri ekleyen zihniyetten, rant evlerine evrilme rezaletiyle kahrolarak yazdım bu yazıyı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.