Başkanlık sistemine geçerken
İnsanlık, yönetim bilincine ulaştıktan sonra, pek çok yönetim şekilleri safhalarından geçti. Site devletlerinden, feodal yönetim şekillerine, imparatorluklardan monarşilere kadar irili ufaklı yönetim şekilleri tecrübe edildi. Şu anda popüler olan ve kutsallaştırılan yönetim sistemi “demokrasi” ve “cumhuriyet”. Türkiye olarak da demokrasinin “parlamenter demokrasi” olanına demir atmış vaziyetteyiz. Francis Fukuyama’ya bakarsak, gelinen son nokta bu “demokrasi” noktası; hem de “liberal demokrasi”. Üstad, “Liberal demokrasi, insanlığın gelebileceği son noktadır.” diyerek düşüncesini “tarihin sonu” şeklinde tarif etmişti.
Bırakın bir kaç yüz yıl geriye gitmeyi, 1900’lerin başında yazılan kasidelere bakıyorum da şairler, padişahlığın sona ermeyeceğini zannedip “Dünya durdukça devletin var olsun” diye dualar eden şairlerden, ölmeyip de yaşayanlar, 1923’te saltanatın, monarşik sistemin sona erdiğini; hâkimiyetin şahıslara değil, millete ait olduğunu görünce, o duaları için neler düşünmüşlerdir acaba?
Monarşi diye bir şey vardı
Daha önceki zamanlar gidildiğinde de durum aynıdır. Gün gelip imparatorluğun sona erip cumhuriyetin kurulabileceğini, demokrasiye geçilebileceğini hayâl bile edemeyenlere sorsaydık, “En güzel yönetim şekli monarşidir.” diyeceklerdi.
1789’dan beri; yani Fransız İhtilalinden beri de insanlık “demokrasi” büyüsüne kapılmış vaziyette. F. Fukuyama dahil hiç kimse yönetim sisteminin değişebileceğine inanmıyor. Tıpkı 300 yıl önce, monarşilerin sona erip demokrasiye geçileceğine kimsenin inanmaması gibi yani.
İnsanlığın ürettiği hiç bir şey durağanlaşmamış, her an bir değişim yaşanmıştır. Yönetim şekillerinde de benzeri bir durum yaşanacaktır. Gelecek on yıllar veya yüz yıllar yeni yönetim şekillerinin ortaya çıkmasına sahne olacaktır. Mesela ben, en azından devlet zihniyetinin büyük değişimler geçireceğine ve buna bağlı olarak egemenlik, iç hukuk, milletlerarası hukuk, ticaret hukuku gibi hususların yeniden dizayn edileceğine inanıyorum. Ve bu süreçte, refah seviyesi arttıkça, insanların yönetim şekliyle ilgili endişelerden uzaklaşacaklardır. Refah seviyesi artmış ve mutluluk eşiğini aşmış toplumlarda demokrasi olsa ne olur, monarşi olsa ne olur? Veya hiç tasavvur edemediğimiz bir sistem olsa ne olur? Refah seviyesi yüksek ülkelerde, seçimlere katılma oranının sürekli düşmesi, toplumun siyasetle ve yönetim şekliyle pek ilgilenmediğini göstermiyor mu?
Sistem değişirken
Türkiye’de henüz tam yerleşmemiş bir parlamenter demokrasi var. Son zamanlarda, demokrasinin özünden taviz vermeden, şeklî bir değişiklikle başkanlık sistemine geçiş tartışılıyor. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın 19 Ocak günü bakanlar Kurulu’na başkanlık yapması, bazılarına göre başkanlık sistemine geçişin ilk adımıydı. Önceki cumhurbaşkanlarımız da aynı şeyi yapmıştı ama o zaman kimse “Parlamenter demokrasi elden gidiyor!...” diye bağırmamıştı. Şimdi Tayyip bey de aynı şeyi yapınca çığlıklar ortalığı kapladı.
Bence Tayyip bey Bakanlar Kurulu’na başkanlık yapmaya devam etmeli ve bunu sitem değişikliğini gerçekleştirinceye kadar sürdürmelidir. Allah uzun ömürler versin ama şunun şurasında Tayyip beyin ne kadar ömrü kaldı ki bunu geciktirsin?...
Türkiye’deki bu değişim, basit bir “Başkanlık sistemine geçiş” olmayacak; demokrasinin nitelik ve işleyişi konusunda özgün model değişikliklerinin oluşturulmasına katkıda bulunacaktır.
Türkiye tarihinde sistem değişikliğinin tetiğini çekip bunu karizmasıyla topluma mâl etme gücü olan iki siyasî şahsiyet vardı. Biri, “başkanlık sistemi”ni ilk telaffuz eden ve bizlere öğreten rahmetli Türkeş; diğeri, siyasî kimliğini toplum indinde, karizma ötesi bir büyü hâline dönüştüren Tayyip bey. Başkanlık sistemi konusunda Türkiye, Türkeş şansını kullanamadı; inşallah Tayyip bey şansını kullanır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.