Kürtçe Popülizmi ve Resmi Dil-Eğitim Dili Tartışmaları
Geçtiğimiz günlerde Başbakan Davutoğlu’nun AK Parti’nin Diyarbakır İl Kongresi’ndeki hâzirunu ve Kobani’yi Kürtçe olarak selamlaması siyasetin gündemine oturmuştu. Ardından “Başkanlık Sistemi” merkezli yoğunlaşan gündem çalışmaları, müstakbel anayasada Kürtçenin resmi dil statüsüne kavuşması odaklı tartışmaları yeniden alevlendirdi.
Maalesef, belirli bir kesimin arzuları doğrultusunda çoğunluğun menfaati ile uyuşmayacak söylem ve eylemlerde bulunan siyasi popülistler kervanına Davutoğlu da katıldı! İktidar Partisi yöneticilerinin on üç yıldır, “doğuda başka, batıda başka konuşan” tarz-ı siyasetine Davutoğlu geldikten sonra bir çekidüzen verilir diye düşünmüştük… Lakin o da eline mikrofon alınca, bırakın popülizmi; buna eklediği demagoji ve benzeri türevleriyle yaptığı çıkışlarıyla iltifat kazanayım derken kendinden vazgeçip bambaşka bir kişi olmaya başladı!
Davutoğlu’nun Diyarbakır’da yaptığı Kürtçe popülizminin selam kısmında bir sorun yok! Ama Kürtçe selam sonrası “Güzel Türkçemizi güzel Kürtçemizle kardeş kılmaya geldik... İkincisi eşit vatandaşlık hakkı… Bunu sağlamak için bütün gücümüzle çalışacağız…” beyanı veya bir mülakatta verdiği “güzel Kürtçemizi öğrenmek isterim, eve bir gramer kitabı aldım” şeklindeki beyanı; hem samimi değil, hem gereksiz, hem de devlet adamlığı sorumluluğuna sahibi birisinin kaçınması gereken beyanlar…
Misal… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye’de 36 etnik unsur var” dediği ama bu 36’nın hala sayılamadığı(!) memleketimizde, Kürtler dışındaki diğer etnik köken temsilcileri sırayla Davutoğlu’na: “Ey Başbakan! Güzel Türkçeni benim güzel etnik dilim ile ne zaman kardeş kılacaksın? Bana ne zaman eşit vatandaşlık hakkı vereceksin? Ne zaman evine benim etnik dilimle alakalı bir gramer kitabı alıp ana dilimi öğreneceksin?” sorularını sorsa… Ardından da “ Ey Başbakan! Bu hakları bizlere de teslim etmen için, boğazını her sıktığında elinden dilediğini alan PKK gibi bizimde elimize silah alıp dağa mı çıkmamız gerekiyor?” sorusunu sorsa… Acaba Davutoğlu ne cevap verir? Etnik popülizm tuzağına düştüklerinde akıllarına getirmedikleri “Devlet adamlığı sorumluluğu” hep kontrpiye hallere düşünce mi akıllarına gelir?
&
Gelelim “resmi-dil” ve “eğitim dili” tartışmalarına…
Ulus-devletlerin hemen hepsinde, vatandaşlık tanımı ve resmi dil adı, o ülkeye adını veren büyük kurucu iradeye nispet edilir. Söz gelimi; Fransız anayasasında Fransız vatandaşları “Français” (Fransız) olarak, İspanyol anayasasında İspanya vatandaşları “Spaniard” (İspanyol) olarak anılır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da benzer şekilde, “Türk” ve resmi dilinin de “Türkçe” addedilmesi normal ve tabiîdir.
Bugün yeryüzünde 7000’e yakın dil konuşulmaktadır. Bir milyonun üzerinde insanın konuştuğu dil sayısı ise 2200’dür. Bu dillerinde ancak 300 kadarı “işlek dil” sınıfına girmektedir. Gelelim devlet sayısına; yaklaşık 200 egemen devlet vardır. Her devlette yaklaşık bu orana göre, 16-17 çeşit etnik unsur ve konuşulan anadil vardır. Yani anlayacağınız her konuşulan dilin bir devleti yok!
Bugün ayrılıkçı Kürtçüler ve muhiblerinin Kürtçeyi resmi dil olarak tanınması talebi romantik, masum, hatta gerçekten arzu edilen bir talep değil; Türkiye’yi “iki dilli, iki halklı” bir ülke olarak önce fiilen ve sonra da hukuken tescil ettirmek isteyenlerin manivelasıdır!
Bir ülkede, Anayasal teminata kavuşturulmuş “resmî dil”, o ülkedeki “egemenlik”in sembolü hatta ta kendisidir. Bu açıdan, bir ülkenin “resmî dili” ile “resmî eğitim dili” fonksiyonellik açısından bire-bir özdeştir. Binaenaleyh, bir ülkede birden fazla dile resmî nitelik kazandırmak, o memlekette birden fazla siyasi otorite, birden fazla egemenlik ihdas etmek ve egemenliğin parçalanmasını meşrulaştırmak demektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.