Bu görev hepimizin
Dünkü yazımızda Ankara’daki Türkmenlerin durumuna değinmiştik. Bugün konu hakkında biraz daha detay vereceğim. Çünkü sorun giderek büyüyor ve görmezlikten gelindikçe “mesele” haline dönüşüyor. Artık birilerinin elini taşın altına koyması gerekiyor.
Birileri kimler mi? Hükümet, siyasi partiler, STK’lar, gazeteciler, aydınlar, vatandaşlar… Hepimize büyük sorumluluklar düşüyor ve kaybedilecek bir dakika bile yok.
Yoğunluklu olarak Telafer’den Türkiye’ye gelen Türkmenler, Ankara başta olmak üzere çeşitli kentlere dağılmış durumdalar.
Özellikle kültürel bir problemle karşı karşıyalar. Kendilerine “Suriyeli” gözüyle bakılıyor. Daha doğru bir ifade ile Suriyeli mültecilerden rahatsız olan vatandaşlar, Türkmenleri de aynı kefeye koyuyor.
Maddi olarak büyük sıkıntılar çeken Türkmenler, manevi olarak da büyük zorluklarla karşılaşıyorlar.
YA ÖDE, YA GİT!
Hastanelere gittiklerinde kendilerine çıkarılan faturalarla icralık oluyorlar, ödeme durumları olmayanlar sınır dışı edilebiliyorlar.
Hamile olarak Türkiye’ye gelen çok sayıda Türkmen kadın var, doğum öncesi kontrol için bile hastaneye gidemiyorlar. Doğum anında hastaneye gittiklerinde ise kendilerine çıkarılan 2 bin TL’lik hastane ücreti dolayısıyla ne yapacaklarını bilemiyorlar.
Çünkü ellerinde avuçlarında hiçbir şeyleri yok, iş imkanları sınırlı, hayat pahalı…
“Türkmenler Türkiye’ye gelsin” diye kampanya yapanlar, Ankara başta olmak üzere Türkiye’nin her yanına yayılan Türkmen dramını da sahip çıkmalılar.
Konu, kamuoyunun gündemine gelebilirse, siyasilere gerek bile kalmadan önemli bir mesafe kat edilir. Çünkü Türk insanı, kendi soydaşının, kendi dindaşının yardımına ne zaman ihtiyaç olsa koşmuştur.
Bosna’da, Filistin’de, Irak’ta, Doğu Türkistan’da olduğu gibi…
MEDYANIN “KOBANİ” KOMEDİSİ
Kobani’den canlı yayınlarla, PKK’lı teröristlerle röportaj yapan ana akım medya Başkent’teki insanlık dramını görmezden gelmeye devam ediyor.
Türkiye’nin gerçek gündemini, sokaklarının sesini dile getirmeden yayın yapmak, habercilik değil, “iliştirilmiş gazetecilik”tir.
Türkiye’deki gazetecilik algısı da her geçen gün bu yönlü bir değişim yaşıyor.
Kobani’de teröristler masumlaştırılırken, Türkiye’nin önüne “yeni bir Kuzey Irak” çıkarılıyor.
1991’deki Körfez müdahalesi sırasında çizilen 36.paralel “uçuşa yasak bölge” den sonra, Türk medyası Irak’ın kuzeyinden “Kuzey Irak” diye bahsetmeye başlamış, Irak’ı haber diliyle bölmüştü.
Sonrasında Irak’ın kuzeyi PKK ve Barzani’ye teslim edilmiş, Türkiye’ye sızan saldırıların temeli bu bölgeden gelmeye başlamıştı.
Bugün de Türkmenleri görmezden gelip, Ayn el-Arap’ı “Kobani” yapıp, sonra da bölgeyi PKK’ya armağan edenler aynı ortak düşüncenin çocuklarıdır.
Bu düşünce Türkiye’nin aleyhinedir.
“Kuzey Suriye” diye bir bölge yoktur, “Suriye’nin kuzeyi” vardır.
NOT: Bu fotoğrafları bize ulaştıran ve Türkmen soydaşlarımızın durumundan bizleri detaylı bir şekilde bilgilendiren Emekli Müftü Ahmet Naim Sarı Bey’e, Osman Cezair ve Ali Çağlar Öncel kaydeşlerimize ve onların şahsında Türkmenler için seferber olan tüm arkadaşlarımıza teşekkür ederim. Kendileri gecelerini gündüzlerine katarak Türkmenlere koşuyor, Varolsunlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.