Başkanlık sistemi ve Türkeş
Bizim kuşak ve bizim muhit (Ülkücülüğün gerçek ülkücülük olduğu çağlardan söz ediyorum.), yıllar önce; yani 40 yıl önce, neredeyse yarım asır önce “Başkanlık sistemi” konusunu konuşan, tartışan ve savunan bir kuşak ve muhittir. Başkanlık sistemini kimse dile getirmezken, biz ateşli bir şekilde savunurduk. Hatta Sayın Cumhurbaşkanımız bile o yıllarda “Başkanlık Sistemi”ni konuşmayan bir siyasi harekette yer almaktaydı.
Neyse…
Lafı uzatmadan erbabına bırakayım:
“Çağımız kuvvetli, adil ve hızlı icra çağıdır. Türk milleti, dünya imparatorlukları kurduğu devirlerde, kuvvetli, adil ve hızlı icra sistemini uygulamıştır. Kuvvetli ve hızlı icra, icra gücünün tek elde toplanmasıyla mümkündür. Bunun için tarih ve töremize uygun olarak, başkanlık sistemini savunuyoruz. İcrayı, Cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık olarak ikiye bölemeyiz. Her konuda bütünleşmeci olduğumuza göre icranın başında da bütünleşmeci olmalıyız. Türk tarih felsefesi ve tarihinde icra organı hiç bölünmemiş, yani tek bir başkan tarafından yürütülmüştür. (Yeni Türkiye’de) demokratik milli cumhuriyet ilkesi içinde başkan, Türk milletinin yürütme organının tek başı olacaktır.
Biz bu gerçeklerin ışığı altında cumhurbaşkanı ve başbakanı, devlet başkanı ismiyle birleştirmek ve yürütme organının sahibini tek kişi yapmak azim ve kararındayız. “Başkanlık sistemi” diye adlandırdığımız bu görüşümüzün tahakkuku halinde Devlet Başkanı, referandum usulü ile bizzat milletin kendisi tarafından seçilecek ve böylece halkın yönetime katılması ve kendilerini ilgilendiren konularda alınacak olan kararlara bizzat iştirak etmesi sağlanarak milli demokrasi tesis edilmiş olacaktır… Çağımızın kuvvetli yürütme çağı olduğunu ve Türkiye gibi az gelişmiş ülkeler bakımından bu durumun büyük önem taşıdığı, herkes tarafından bilinmektedir. Kalkınma, hızlı ve cesur kararlar almayı gerektirir. Milletin demokratik bir şekilde doğrudan doğruya seçtiği bir devlet başkanı ise, bu nitelikteki kararları kolayca alabilecektir.”
Bu tespit ve teklifler, elbette bana ait değil ama bunları 1970’lerde de savunuyordum; bugün de savunuyorum. Başkanlık sistemi için yazı yazsam ben de aynı şeyleri yazardım. Ben o yüzden 1970’lerde nerde duruyorsam; orada duruyorum. Başkanlık sistemini tıpkı 1970’lerde olduğu gibi şimdi de savunuyorum.
Pekiii….
Yukarda çok küçük bir değişiklikle (“Milliyetçi Türkiye” yerine “Yeni Türkiye” yazdım.) iktibas ettiğim iki paragraf kime aittir? Erbakan mı? Demirel mi? Ecevit mi?... Bilemediniz!... Yukardaki tespit ve teklifleri rahmetli Türkeş’in 1978 yılında yayınlanan Dokuz Işık adlı kitabının 267-269. sayfalarında yapmaktadır.
Biz bu görüşleri savunmak için seminerler, konferanslar dinledik ve verdik. Yazılar yazdık… Gırtlaklarımızı yırtarcasına haykırdığımız; dağa taşa yazdığımız “Milli devlet, güçlü iktidar” sloganımızın arka planında “başkanlık sistemi” vardır.
Şimdinin MHP’si destan çağının büyüsü olan bu görüşleri niye desteklemez de karşı çıkar anlamış değilim. MHP 1970’lerde başkanlık sistemini savunurken önce 1, sonra 3 ve en son da 16 milletvekiline sahipti. Yani o günlerde MHP’nin iktidara gelip başkanlık sistemini kurmasına imkan yoktur; buna rağmen başkanlık sistemini ısrarla savunur. Rahmetli Türkeş sağ olsaydı, başkanlık sistemine geçmeyi hararetle desteklerdi.
Yaaa gördünüz mü partizan ülkücüler? Ben eski durduğum yerdeyim. Siz neredesiniz? CHP “paralel”inde mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.