Çocuklar bile biliyor; Yahya, Celîle’yi seviyor
Roma’da ikinci olmaktansa iki evli köyde birinci olmak yeğdir” derler ya meğer Necip Fâzıl, böyle bir şâirmiş. Sırf Nâzım Hikmet’i kıskandığı için; onun olduğu yerde birinci olamayacağı için fikrî dönüşüm yaşamış.
“Can Yücel, hiçbir büyüklüğe tahammülü olmayan Necip Fâzıl‘ın, tek kalma ve en büyük olma adına, siyâsal fikir tercihinde Nâzım Hikmet’in etkisinin olduğunu düşünür ve şöyle derdi:
‘Nâzım Hikmet ortaya çıkmasaydı, Türkiye’nin en büyük komünisti Necip Fâzıl olurdu.’ ”
Bu cümleler, Soner Yalçın’ın 18 Ocak târihli yazısından.
“Bana şâirini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.” umûduyla yazılmış bir yazı. Necip Fâzıl tahfif olursa onu sevenler de öyle olacak umûdu. Yâni hedef, Cumhurbaşkanımız. Bu tespitim, yazının içinde de ifâde edilmiş zâten.
Yalçın, Üstâd’daki kıskançlığı ispât için öyle deliller bulmuş ki evlere şenlik. “Papyondan beynine oksijen gitmiyor.” dedim diye, “Başörtüden sizin beyninize gitmiyor.” diyenler iyi okusun.
Efendim, Necip Fâzıl Bahriye Mektebi’ndeyken annesi gelmiş; görüş izni verilmemiş. Çok üzülmüş. Derdini dizelere döküp şâir olduğunu düşünmüş.
Bilenler bilir, Necip Fâzıl, hastanede ziyâretine gittiğinde annesinin, “Şâir olmanı ne kadar isterdim.” demesi üzerine şâir olmayı istemiştir. Neyse bu kısım çok mühim değil. Devâmı dehşet..
Genç Necip, aynı mektepde, Nâzım adında bir talebeye “şâir” dendiğini duymuş. Öğretmenleri Yahya Kemal‘in Nâzım’ın şiirlerine ilgi göstermesi, kıskançlık hislerinin gelişmesine neden olmuş. O dönemde Güzel Sanatlar Birliği Genel Sekreteri olan yazar Peyâmi Safâ, bir akşam, Nâzım Hikmet’den ve Necip Fâzıl’dan şiir okumalarını istemiş. Nâzım şiir dinletisinde, dakikalarca alkışlanmış. Necip Fâzıl’ın okuduğu “Kaldırımlar” şiiri az alkış almış.
O gece, Necip Fâzıl, kesin olarak Nâzım Hikmet’e düşman kesilmiş.
İmamın birisi, çok ısrâr eden oğlunun namaz kıldırmasına izin vermiş. Oğlu, sübhânekeden sonra ettehiyyatü okuyunca iç geçirmiş:
“Ah oğlum, oturunca ne halt edeceksin?”
İlâhi Soner Yalçın! 1917-18’de “Kaldırımlar”ı yazdırdın. 1928’e gelince ne halt edeceksin?
Necip Fâzıl, “Kaldırımlar”ı Paris’teyken (veya dönüşünde) yazdı. Bahriye Mektebi’nde değil. Kaldırımları yazdığında, dönemin usta kalemlerinden öyle iltifâtlar aldı ki kimin kimi kıskandığını anlamak için yeter de artar bile.
Ayrıca, Yahya Kemal’in, Nâzım’ın şiirlerine değil, annesi Celîle Hanım’a ilgi gösterdiğini cümle âlem biliyor. Bu gizli aşk ortaya çıktığında, Yahya Kemal’in bir süre okula gelmediğini; geldiğinde ise Necip Fâzıl’ın karşısına dikilerek îmâlı ve alaycı bir söz ettiğini ve bu yüzden cezâ aldığını da herkes biliyor.
Yatılı mektepte bir delikanlı düşünün. Annesi ve hocası arasındaki yasak aşk, arkadaşlarının diline düşüyor. İçlerinden birisi öğretmenin karşısına dikilip, cezâ alacağı sözler sarfediyor. Bunu yaşayan delikanlıda, arkadaşına karşı aşağılık kompleksi oluşturabilecek kadar ciddi bir travma bu.
Evet, Yahya Kemal yüzünden gelişen bir kıskançlık var ama, edebî olmaktan çok öte. Derin... Çok derin...
Hadi, Soner Yalçın haklı olsun. Nâzım Hikmet, büyük; Necip Fâzıl, küçük adam olsun. Peki, böyle büyük bir adamı, hangi zihniyet hapislerde süründürdü? Büyük Doğu mu?
Bol oksijen çekerek yazıyorum. Ya Nâzım Hikmet’den vazgeçin ya Kemalizm’den.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.