Biraz Gülmek İsterseniz
Evet, biraz gülmek isterseniz ciddi ciddi okuyunuz lütfen bu yazıyı. Sonunda belki bana dua edersiniz.
“Batılılaşmayla Hesaplaşma” üstüne çalışıyorum bu günlerde. Elimde bir kitap var; “EĞİTİMDE LAİKLİK”. “Türk Eğitim Derneği Xıv. Eğitim Toplantısı 29 - 30 Kasım 1990.” Sunulan tebliğler var içinde. Şafak Matbacılık’ta basılmış. “Türk Eğitim Derneği’nin “Bilim Dizisi No : 14” ünvanıyla. Yayına Hazırlayanlar, Prof. Dr. Mahmut Âdem ile Araş. Gör. Kasım Karakütük.
Çalışmam gereği okudukça üzüldüm daha çok. Koca koca adamların küçük küçük beyinlerinin ürettiği gülünç düşüncelere. Yer yer de güldüm tabi. Sanırım sizin de gülmeye ihtiyacınız vardır arada bir. İşte size bir fırsat isterseniz. Parantez içi cümleler bana aittir.
Bir profesör doktor konuşuyor. Adını sonuna koyacağız. Ona göre ciddi gülün yani. Adamın ünvanına yakışsın.
“Sayın dinleyiciler, Bozkurt Bey'in (Prof. Dr. Bozkurt Güvenç) sözleri beni çok duygulandırdı, gerçekten konuyu çok iyi anlattılar. Ben yalnız bu türban meselesine kısaca değinmek istiyorum.(Öyle ya, Milli Eğitimin en büyük sorunudur, dokun arkadaş dokun) Bu konuda fikirlerini almak istiyorum.
Efendim, türban, Fransız hanımlarının kullandığı bir örtüye verdikleri isimdir. Türban Fransız kadınların saçlarını örtmek için değil, daha da güzelleştirmek için... Bir kadının saçı yok olursa gözükmezse, o kadından hayır gelmez. (Nasıl yani?) Bu bakımdan türban meselesi gerçekten abartılıyor ve çocuklarımızı da türban üzerine bir takım ucubeler gibi başörtüleriyle sokağa çıkarıyorlar. Efendim, bu feci bir şey. (“Feci” Arapça sıfat olduğu için manasını bilmeyenlere TDK’dan aktarayım: Acıklı, çok acıklı, yürekler acısı, trajik. Ucube başörtüsü neymiş anladınız mı?)
Bir kere insan vücudunun doğaya gereksinmesi vardır. Yani yaz aylarında siz o çocuğun kafasını örter, topuklarını örter sokağa çıkartırsanız, o çocuk bir kere terler hasta olur, sonra vücudu doğayla temas etmez. Bir kere güneş vücut için vazgeçilmez bir unsurdur. Çocuk plaja gidemez, bir havuzda yüzemez, bir şey yapamaz. Ne olacaktır düşünün efendim. (Yani görünüz felaketin boyutlarını…)
Avrupa'da bütün ilkokul çocukları gruplar halinde kızlı erkekli tabii, yüzme havuzlarına giderler ve orada hocaları, onlara yüzmeyi öğretir. Çünkü insanı ayakta tutan spordur arkadaşlar. Spor yapmadıktan sonra sağlıklı olamayız. Şimdi, bu çocuklar nasıl yüzmeyi öğrenecek, nereden öğrenecek, nasıl atlayacak?
Nasıl olur efendim? Bu şayanı kabul bir şey midir yani? (Yani…)
Sonra efendim, biz çocukken evler bahçeli idi, birer katlı bahçeli evlerdi; annem, kızkardeşim pek öyle çıkamazlardı, o zaman örtülü idi. Nitekim, ben de 82 yaşındayım, Atatürk'ten önceki durumu da biliyorum, sonraki durumu da gayet iyi biliyorum. 0 zaman kız çocukları için okul olmadığından ne ablam, ne de annem okuyamamıştı, cahil kalmıştı. Onlar hiç olmazsa evin bahçesinde havayla temas
ediyorlardı, güneşleniyorlardı, şimdi öyle bir olanak da yok, çocukların oynayacağı bir yer yok, gökdelenlerde güneşlenmesi olasılığı yok, böyle bir nesil yetiştirmek ne demektir? (Hayırdır? Çocuklar bodruma veya cezaevine mi tıkılmış?)
Bu, Türkiye Cumhuriyeti'ni nereye götürecek? (Nereye götürecek? Şeriata götürecek elbette. Hadi desene? De de söylem tamam olsun.)
Çok acı şeyler! (Ya… ne demezsin ki…)
Dinlediğiniz için çok teşekkür ederim.” (Prof. Dr. Mihri Mimioğlu)
(Alkışlar)
Bizden de alkışlar(!..)
Şimdi türban her yerde serbest oldu. Sebep olanlardan Allah razı olsun. Acaba kalpleri buna nasıl dayandı bu bilim adamlarının? Merak ettim, sağlar mı acaba hala? Ya da yine aynı fikirdeler mi acaba?