Saliha Sultan

Saliha Sultan

Ez bütün çiçekleri, kendine canavar dedir

Ez bütün çiçekleri, kendine canavar dedir

Edebiyatımızda gül üzerine yüzbinlerce şiir, gazel, risale yazılmış. İnsan olarak yere, göğe sığdıramadığımız; seyrine, rengine doyamadığımız, her bir yaprağının açılışıyla titrediğimiz güle, ineğin biri denk gelmeyegörsün. Hunharca yiyip, yok ediyor. İnsan ve hayvan arasındaki muazzam fark, yani irade bu kadar basit bir eylemle ortaya çıkıyor. İlahi ya Rab!

Annesinin gülü, babasının nazlı çiçeği Özgecan Aslan’ın maruz kaldığı vahşet günlerdir kalbimizi yakıyor. İnsan olanın… Zira kiminin de kadının uğradığı şiddete mantıklı gerekçeler aradığını, şunun tecavüzcüsü bizim tecavüzcümüzü döver, şu kadının başına gelen bu kadının başına geleni ezer geçer, benim acım seninkini döver istatistikleriyle insanlıktan çıktığını gördük. Kadınların tecavüze uğramamak için ne yapması gerektiğine dair hangi “parlak zekâ”nın ürünü olduğunu kavrayamadığımız reçeteler yazıldı. Yalnız sokağa çıkma! Gece geç saatte dışarıda kalma! Şunu giy! Bunu giyme! Pembe metrobüslerlerle meseleyi çözelim, olmadı yollara pembe kaldırımlar yapalım. Yetmez mi? Pembe sokaklar yapalım. Bankalara, hastanelere, okullara, pastanelere pembe şeritler çekelim. Muhtemelen hayatla ciddi bir münasebetleri olmamış, sokağın çamuru paçalarına sıçramamış “akıl küpleri”, oturdukları yerden müthiş buluşlarını tek tek hepimize dikte ettiler. Fildişi kulelerinin penceresinden kafayı uzatıp, biz aşağıdaki zavallılara pespembe bir dünyanın nasıl olacağının resmini çizdiler.  

Bütün bu pespayelikler olurken çayımızı elimize aldık; Özgecan’ın maruz kaldığı vahşeti en ince detaylarına kadar gazete sayfalarından roman okur gibi okuduk, televizyon haberlerinden “pembe dizi” izler gibi izledik. Psikologlar, alimler, avukatlar ekranlarda saatlerce konuşurken, sosyal medyada kimin tarafını tuttuğumuzu ifade ettik. Günlerce sokaktaki insandan, üniversitedeki profesöre hepimiz tecavüz, şiddet hakkında pek muhteşem yüksek fikirlerimizi beyan ettik. Mevzuyu bilir kişi edasıyla sosyolojik, psikolojik, dini bütün boyutlarıyla masaya yatırdık; ölçtük, biçtik. Faturayı kesecek, suçu üzerimizden atacak adresleri aradık durduk. Çıkan kavgalardan, kırılan kalplerden, bütün ayrışmalardan görünen o ki her meselede olduğu gibi, kadına şiddet ve tecavüz meselesinde de yine bir fikir birliğine varamadık. Kavgadan yorulduk, usandık… Sonuç olarak kötü olan her şeyin birkaç güne unutulmasını umuyoruz. Gazetelerden yeni haberleri, televizyonlardan yeni yüzleri, eşimizle dostumuzla muhabbet ederken laf olsun diye konuşacağımız yeni konuları dört gözle bekliyoruz.

Hasıl-ı kelam; iyilik usanır, kötülük hevesle sırasını bekler. Ne yazık ki her şey olup bittikten sonra olan daima bu. Bir yanda kötülük için kolayca bir araya gelen üç kişi, bir yanda iyilik için bir araya gelemeyen nüfusu yetmiş küsür milyonluk bir ülke. Halimiz bu. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Saliha Sultan Arşivi