Fuar sizin neyinize?
Bu yıl İstanbul’da ve Türkiye’nin dört bir yanında birçok kitap fuarı düzenlendi. Günün büyük bölümünü televizyon izlemeye, internette gezinmeye ayıran, okuma oranı ise günde bir dakika olarak hesaplanan halkımız adına sevindirici işler fuarlar. Fuarlara genel olarak baktığımızda, İstanbul’un en ucunda yer alan ve şehre uzaklığı artık gerçekten can sıkan TÜYAP hala ilgi görüyor. Çünkü o mesafeye rağmen tanıtımı ve okuyucuyu fuara taşıma sistemi oldukça başarılı. İki yıldır CNR EXPO’da düzenlenen CNR Kitap Fuarı ise konumu ve organizasyonuyla umut vaad ediyor. Şehrin dışında olmaması, derli toplu olması ve insanı yormaması güzel. Yine bu yıl Üsküdar Belediyesi’nin ilk kez düzenlediği Üsküdar Kitap Fuarı gördüğü ilgi ile oldukça heyecan vericiydi. İstanbul’dan öteye baktığımızda ise İzmir Kitap Fuarı önemli bir marka. Anadolu’da sayısı her geçen yıl artan fuarlar arasında ise Maraş bu yıl göz doldurdu. Sohbet ettiğim yayınevleri ve yazarlar büyük şehirlerdekinin aksine, Anadolu’da katıldıkları fuarlarda seçici bir okur kitlesiyle muhatap olduklarını söylüyorlar. Memnun oluyorlar.
Bugünlerde ise Beyazıt Meydanı’nda kurulan 34. Kültür ve Kitap Fuarı gündemimizde. İstanbul’un üçüncü tepesi olan Beyazıt, geçmişte İstanbul’un ilim ve kültür merkezi olarak anılan bir bölge. Bugün hala maddi varlığını koruyan, geçmişte maneviyatımıza ve kültürümüze hizmet eden medreseler, basının bir zamanlar ki kalbi Babıali’nin romanlarda ve hatıratlarda tatlı bir anı olarak kalmış ruhu Beyazıt’ı geçmişiyle sahici bağlar kurmak isteyenler için hala önemli kılıyor. Gel gör ki; yakın zamana kadar entelektüellerin önemli mekânları Beyazıt kahvelerinden bugün ne yazık ki eser yok. İstanbul Üniversitesi’nin çevresinden Eminönü’ne uzanan ve turizm canavarına teslim edilmiş kimliksiz dükkânlar şimdilerde Beyazıt Meydanı’ndaki tek övünç kaynağımız. Olmaz olsun diyor insan.
Beyazıt Meydanı’nda kurulan Kültür ve Kitap Fuarı’na her gidişimde, ister istemez Osmanlı döneminde bölgede kurulan ve Türk resmine dahi konu olmuş fuarları düşünüyorum.
Sonra durup bir de şimdiki fuara bakıyorum. Fuarın ev sahibi Türkiye Diyanet Vakfı. Fakat açılışına Türkiye Diyanet Vakfı başkanı katılmıyor. İBB Kültür A.Ş fuarı destekliyor, İBB Büyükşehir Belediye Başkanı da fuar açılışında yok. Yıllardır düzenlenen fuarla ilgili dillerdeki slogan ise “medeniyet”. Bu yıl ESKADER her akşam düzenlediği Ramazan Sohbetleri ile oldukça sakin görünen fuar alanını umutsuzca canlandırmaya çalışıyor. Stantların hemen arkasına kurulu sahnede ise Kültür A.Ş her akşam bir etkinlik düzenleyerek fuara ilgi çekmek için çaba gösteriyor. Fakat bunların hepsi beyhude çabalar ne yazık. Çünkü Beyazıt Meydanı’nın oradan geçen, Sultanahmet’e doğru yürüyen herhangi bir vatandaş, o tarafa yolu düşmedikçe, İstanbul Üniversitesi’nin hemen önünde, İstanbul’un tam da kalbi diyebileceğimiz bir yerde kurulu fuardan bütünüyle habersiz. Bu arada; fuarın bir broşürü var mı?
Hafta sonu olmasına rağmen toplasan yüz, iki yüz kişinin gezindiği fuarda standı bulunan yayınevleri ile biraz sohbet ediyorum. Kendilerinden 4.500 lira civarı stant kirası alınmış ve sonra kaderlerine terkedilmişler. Umutsuzca okuyucunun gelmesini bekliyorlar. Dolaşırken fark ediyorum; fuarın içi aydınlık, etrafı ise neredeyse karanlık. Elektrik masrafı yapmayalım, israf olmasın mı dediler acaba? Caddeye doğru inerken karanlıkta düşüp bir yerimizi kırmak an meselesi. Fuar alanını çevreleyen grafik tasarımlardaki özensizlik ise metinlerdeki tashihlerle, fotoğraflardaki düşük çözünürlülükle kendini gösteriyor. Tanıtım desen zaten fecaat durumda. Yedi aydır çıkan gazetemde haftanın üç günü kültür sanat sayfası hazırlıyorum, fakat fuarın basın bülteni mailime gelmiyor. Bu arada, yeri geldi söyleyeyim; gazete mailim sekülerlerin, eşcinsel örgütlerin yaptıkları etkinliklerle ilgili sabah akşam taramalı tüfek gibi yolladığı binlerce maille dolu. Olsun. Haber verilmemesine rağmen, ben yine de fuarın açılış haberini yapmıştım zaten.
Fuara ikinci gidişimde ise fuarla ilgili sohbet ettiğim bir, iki kişiye basın metninin gelmediğini söylüyor, eleştiriyorum laf arasında. Ertesi gün telefonla aranıyorum. Basından olduğunu söyleyen arkadaş, sayfamda yer alan haberden haberdar değil. Bu olan sadece bu fuarla sınırlı bir konu değil elbet. Mütedeyyin camianın genel problemi bu.
Yaptıkları işler o kadar önemli ki, duyurmaya falan hiç ihtiyaçları yok. Sen yapılan binlerce işin arasında onların yaptığı çok önemli işleri arayıp, bulmak zorundasın. Vazifen. Neyse, bu ayrı bir yazı konusu.
Şimdi bu yazıyı okuyunca alınacak çok biliyorum. “Biz güzel bir iş yapmaya çalışıyoruz, geçmişimiz, kadim tarihimizi yaşatmaya çalışıyoruz, medeniyetimizi canlandırmak istiyoruz, destek olacağınıza köstek oluyorsunuz” diyecekler. Ben de “Yaptığınız işe önce kendiniz sahip çıkın, her tarafı dökülüyor, önce siz toparlayın, biz gerisini hallederiz” diyeceğim. Hatta dedim bile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.