Edebiyatçıların Suçu Ne?
Son iki gününe girdiğimiz mübarek Ramazan ayında insanların otuz gün boyunca dillendirdiği en mühim konulardan biri de iftar davetleri oluyor. Çünkü oruç ayı, Müslümanlar için aynı zamanda bir sosyalleşme ayı. İftar davetleri ise bu sosyalleşmeyi, özellikle ailelerin bir araya gelip, kaynaşmasını sağlayan güzel bir geleneğimiz. Fakir, zengin demeden herkesin az, çok demeden karşılıklı bir biri için kurduğu sofralara kalabalıklar sevinçle oturuyor, mutlulukla kalkıyor. İftar sofralarında öncelik midelerin doyması değil, o sofralara dolan muhabbetin ruhları doyurması…
Tabii bu güzel gelenek kırgınlıklara da sebep olmuyor değil. İftar daveti almadığı için ailesine, eşine, dostuna, komşusuna küsenler de oluyor. Bu edeben yüze söylenmese de, içten içe yürüyen bir kırgınlık hali. İftara davet ettiği halde karşı taraf tarafından davet edilmeyen ya da maddi imkânı olmadığı bilindiği halde aranıp sorulmayanların gönül kırgınlığı. Yeri gelmişken; geçen bir ahbabımdan, ziyarete gittiği bir köyde evlerin kapısına koyulan eskileri, bahçelerdeki çalı çırpıları toplayarak öksüz, yetim kalan iki torununu bakıp büyüten ve “Çalı Kadın” diye seslenilen yaşlı bir teyzenin, köyde kimse tarafından iftar sofralarına çağrılmadığını fark ettiğini ve nasıl üzüldüğünü dinledim. Ben de üzüldüm. Kapının önüne koyduğu eskilerle iki torun büyüten bir kadını eşikten içeriye sokmayı çok gören bir köy halkı, bizim şehirlerden bakıp vicdanına, insafına ve merhametine imrendiğimiz Anadolu insanı tarifine uymuyor ne yazık…
Duyunca gönül dolduran güzel şeyler de var muhakkak. Yirmili yaşlardaki üç beş gencin bir araya gelip, komşuluk ilişkilerini pekiştirmek istedikleri mahallelilerine karınca kararınca bir iftar vermesi, birbirine selam vermeyen insanları kaynaştırması gibi. Bu konuda yerel yönetimlerin hakkını da yemeyelim. Yaklaşık on yıldır bütün büyük şehirlerde hemen hemen her mahallede herkese açık dev sofraların kurulduğunu görüp mutlu oluyoruz. Bu güzellik bana “dağlara buğday serpin, Müslüman bir ülkede kuşlar aç kaldı demesinler” sözünün atfedildiği Hz. Ömer’in merhametini medeniyete dönüştüren yüksek ruhunu anımsatıyor. Her Ramazan ayında sokaklara iftar sofrası serpen yöneticilerin olması bir ülke için büyük nimet. Kim bilir gözden ırak, derdini dillendirmeyen nice gariban “kuşun” kursağı böylelikle boş kalmıyor.
Bir de devlet katındaki iftar davetleri var çokça konuşulan. Cumhurbaşkanımızın verdiği iftar daveti bu Ramazan’ın en çok konuşulan daveti oldu mesela. Devletin en üst katında, iftar sofrası kurulmasını hazmedemeyenler, gözlerine fena halde batan masaya akıllarınca maddi bir fiyat biçerek manevi kısmını gözden düşürmeye çalıştılar. Milyonluk denilen masanın, bir koltuk takımı fiyatında olduğu açıklanınca utanan da olmadı tabii. Sanırım görev süresi boyunca Çankaya’da “tasarruf tedbirleri” gereği bir kez bile iftar daveti vermeyen, Ramazan ayına denk gelen 29 Ekim’de ise tasarrufu falan boş verip, en pahalısından bol şampanyalı bir resepsiyon düzenleyen Ahmet Necdet Sezer’i çok özlüyorlar. Ne diyelim? Allah kavuşturmasın.
Yine dillere dolanan şu sanatçıların ve sporcuların katıldığı son iftar davetleriyle bu yılki Ramazan iftarları konusunu kapatalım. Orhan Gencebay, Gülben Ergen, Yavuz Bingöl, Sibel Can, Zerrin Özer gibi sanatçıların günlerdir başı fena ağrıtılıyor. Bir üst paragraftaki zevat şimdi de bu sanatçıları “yandaşlık”la suçlayıp, “siz zaten sanatçı değilsiniz” diyerek yerden yere vuruyor. Sanatçılar mı, değil mi diye kısır bir tartışmaya hiç gerek yok. Pratikte halkın gönlünde büyük bir yer edinmiş bu isimler hakkında işimize gelmediğinde sanatsal teoriler üretmek kimseye fayda sağlamıyor. Halkın sevgisini kazananların, devlet makamında ağırlanması da gayet normal. Ama madem konuyu açtım, bir kırgınlığı da buradan duyurayım. STK’ların, gazetecilerin, politikacıların, akademisyenlerin iftar daveti vesilesiyle ağırlandığı devlet katında bir günün edebiyatçılarımıza ayrılmaması son derece üzücü. Şairlerimiz, öykücülerimiz, romancılarımız hatta çağdaş ressamlarımız, geleneksel sanatlar ustalarımız da bu toplum için son derece mühim insanlar. Bu yıl geçti gitti muhakkak ama seneye onların gönülleri de alınsa ne iyi olur. Hem günlerce edebiyat, sanat konuşulur. Fena mı olur?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.