Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

Özgecan ve Fatma Nur

Özgecan ve Fatma Nur

Dört adam, bir gece yarısı, eşi iş için şehir dışında olan kadının evine dalıyorlar. Bir ağa, adamı ve iki arkadaşı, önce, kadını bayıltıyorlar. Sonra bir kenara sürükleyip sapık emellerine ulaşıyorlar. 1966 yapımı “Nâmusum İçin” filminin sonunda, dört sapık, yaptıkları nâmussuzluğun cezâsını canlarıyla ödüyorlar.

Yalnız, filmde mühim bir ayrıntı var. Dört sarhoş, kadına saldıracakları zaman, içlerinden birisi, ağaya, “Buyur ağa. Siftah senden, bereket Allah’dan” diyerek yol veriyor. Yazarken bile iğreniyorum. Sanki tecâvüz, Allah’ın emri.

Rahmetli Özgecan’ın başına gelenler, sosyal medyada, protestolarda ve siyâsetçilerin kınamalarında iktidâr karşıtlığına dönüşünce, bu ve benzeri filmler aklıma geldi. Böyle filmlerde, tecâvüzcüler geleneğin insanlarıdır. İnançlıdır. Ağadır, köylüdür. Nâmusu da dilinden düşürmez.

Şu twitlere bakar mısınız lütfen.

“Bir kadının bedenine 5 dakikalığına sâhip olabilmek için bunu yapabilen câniler, sizi yetiştiren zihniyet, size bunu öğreten gelenek görenek, bunu kabullenen toplum hepimize hepimize yazıklar olsun.”

“Kadın; cinsel bir obje, seks kölesi, üreme makinesi, kimsenin nâmusu değildir. Kadınlara ne giyeceğini, nasıl oturup kalkacağını, nasıl konuşacağını, nasıl güleceğini öğretmek yerine oğluna insan olmayı öğret!”

Hangi gelenekmiş tecâvüzü öğreten? Kimmiş kadına nasıl güleceğini öğretip de oğluna insan olmayı öğretmeyen? İlkelliğin, cehâletin adı, niye gelenek veya töre olsun?

Herkes, sinema ve dizilerdeki tâcizlerin bu hâdiseleri arttırdığını söylüyor. Söylenmeyen mühim bir şey var. Tecâvüzcülerin, toplumun hangi kesimini temsil ettiği. Normalde bunun ölçüsü yoktur. Aklâksız, ahlâksızdır. Kimse, gelenekçi, dindar veya ateist olduğu için ahlâksız olmaz. Hedef, bu filmlerle geleneğine bağlı, dindar insanları potansiyel sapık göstermekti. Bugün geldiğimiz noktaya bakınca, başardılar diyebiliriz. 

Gencecik bir kızın kâtilleri ile iktidâr hedef alınıyor. Ne de olsa Erdoğan’ın Dolmabahçe’den kadınları dikizlediğini söyleyebilen bir muhâlefet liderimiz var. Belli ki çok yerli film seyretmiş. 

“Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisindeki tecâvüz sahnesine takıldı herkes. Kimse Yaşaranlar ile verilen mesajı görmedi. Duvarlarında Osmanlıca levhalar asılı, iktidâra yakın bir âileydi Yaşaranlar.

Fakat, Cem Gariboğlu ve Kerem Altan’ın yediği haltlar oyunu bozdu. Bir genç kızın başı kesildi. Evli ve çocuklu bir kadın, yardım çağırılmadığı için öldü. Demek ki modern, seçkin âilelerin çocukları da manyak olabiliyormuş. Kolejliler de câni olabiliyormuş. 

Son hâdisede, kâtillerden birinin bozkurt işâreti yapması hesâpları alt üst etti. Üstelik rahmetli Özgecan’ın da aynı işâreti yaptığı resimleri yayınlandı. Tam bir “Crach” hikâyesi. Düşünsenize, belki bir mitingde bir araya geldiğiniz insan, gün gelip kâtiliniz olabilir.

Şimdi manyağın biri bozkurt işâreti yaptı diye bütün ülkücüler manyak mı? (Eğer kâtil, râbiâ işâreti yapmış olsaydı bitmiştik.)

Özgecan için ortalığı ayağa kaldıranlar, eğer samimilerse iki yıl önce, elleri ağzı koli bantı ile bağlanıp tecâvüz edilen ve öldürülen Fatma Nur Çelik için niye sokağa dökülmediler? Vekiller niye siyah giyinmediler? Fatma Nur’un suçu neydi? O da 20 yaşındaydı. O da üniversite öğrencisiydi. Yoksa görüntüsü ile iktidârı temsil ettiği için mi bu kadar protestoyu hak etmedi? Özgecan’ın katlini aleviliğe bağlayan geri zekâlı, başörtülü Fatma Nur’u hatırlıyor mu? 

Cübbeli Hoca söylediği için değil, başından beri Özgecan’ın şehit olduğuna inandım. Özgecan da Fatma Nur da nâmusları için öldüler. Rabbim onları, Hz. Fâtıma’ya ve birbirlerine komşu etsin. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
Kerime Yıldız Arşivi