Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

Kimi Günahlarıyla Kazanır; Kimi Meziyetleriyle Kaybeder

Kimi Günahlarıyla Kazanır; Kimi Meziyetleriyle Kaybeder

Bir önceki yazımda bahsi geçen şahsın ismini istemişsiniz ısrârla. Sâyenizde, gözümün önüne,“Bana isim ver! Bana isim ver! İsim ver ki cismini yok edeyim.” diyen Düğün Dernek’in Çetin’i geldi sürekli. 
Sâkin olun. İsmin ne önemi var ki? Şahsa değil, partiye oy veriyoruz. Temiz adayların suçu ne? Her partide iyiler de var kötüler de.
Sizi anlıyorum. İstiyorsunuz ki cezâsını bulsun. Ne biliyorsunuz cezânın ne olduğunu? Belki Meclis’e girmesi onun için bir cezâdır. Alacağı maaşa, kazanacağı güce bakarak aldanmayın. Ne diyordu Filinta Mustafa, Boris Efendi’ye?

“Kimi günahlarıyla kazanır; kimi meziyetleriyle kaybeder.”
Nasreddin Hoca, ölüm döşeğindeki Yahudinin dudaklarını kıpırdattığını görünce, “Aman ağzını kapatın, kelime-i şehâdet getirmesin. Yaptıkları yanına kâr kalır.” demiş ya o misâl. Bırakalım böyleleri kirleneceği kadar kirlensin. Kirlenmek, reklamdaki gibi güzel değildir. En büyük cezâdır. Öbür tarafta, vekil olana torpil yok. Temiz olana var.

ÎCÂBINDA....
Bir grup yüksek tahsilli hanım, bir bakan eşinin ziyâretine gitmişler. Ev sâhibinin o kadar bilgiç bir havası varmış ki gâyet doğal bir şekilde “Sizin branşınız ne?” diye sormuşlar. Hanımefendi saymaya başlamış:
“Îcâbında felsefe bilirim. Îcâbında târih bilirim. Îcâbında matematik bilirim....” Bütün dersleri saymış ama, bir türlü uzmanlık alanını söylememiş. Mesele anlaşılmış tabi. Kimse, üstüne gidip “Yâni?” diyememiş. Ne de olsa bakan hanımı. Bu hanım, kısaca “Lise mezunuyum.” diyemiyor. Çünkü, yüksekokul mezunu olmamayı özgeçmişinde kara bir leke gibi görüyor.
Özgeçmiş -gençlerin deyimiyle cv- husûsunda çok sorunlu bir milletiz. Avrupa’da bir işe girerken verdiğiniz cv’ye yüzde yüz itibâr ediliyormuş. Diyelim dört dil biliyorum yazdınız. Doğru kabul ediyorlarmış. Ama bir gün, o dillerden biriyle ilgili bir işi “Yapabilir misin?” diye sormadan masanıza koyuyorlarmış. Biliyorum dediniz ya.
Ya bizde öyle mi? Yarım yamalak bilinen diller bile yazılır. Özgeçmişler, verilecek makamlar için bir gerekçedir sâdece. Bu yüzden, bol bol “îcâbında”larla doludur.
Birkaç sene evvel, bir bürokrat ataması olmuştu. Bakana rağmen atandı. Adamın bu işe liyâkatinin yeterli olmadığını bilen bir arkadaşım, nasıl olduğunu çözemeyince “Özgeçmişine bak.” dedim. Baktı ve hemen çözdü. Filanca bakan ile lisedaş. Dolayısıyla hemşehri. Bürokratın bağlı olduğu bakan boş durur mu? İntikâmını basının gözü önünde aldı. Bürokratı, “îcâbında” bildiği bir konudan imtihan etti. Bürokrat çaktı. Sonuç? Üç gün sonra, herkes unuttu.
Ekranlarda “davranış bilimleri uzmanı” diye boy gösteren bir hanım var. Aradım taradım bu uzmanlığı hangi okuldan almış, bulamadım. Bir Allahın kulu da programlarda sormuyor.
Bu seneki vekil aday adaylarından birisinin önceki seçimdeki özgeçmişinde, internet üzerinden diploma veren bir Amerkan üniversitesinin adı vardı. Bu seçimde değişmiş. Üniversite adı yok. Birkaç “îcâbında” sıralamış. Zannımca, birileri yalan beyân uyarısı yaptı. 
Son “ îcâbında”yı biliyorsunuz. Osmanlıcılık. On padişahı arka arkaya sayamayacak bir vekil adayı, özgeçmişine Kânûnî’nin hemşehrisi olduğunu yazmış. Yuh artık! Bakan bile değil; Kânûnî. 

Bir başkası ise Ertuğrul Gâzi pozu ile tanıtım yaptı biliyorsununuz.
“Îcâbında başımı örterim.” meselesine hiç girmiyorum. İçinden çıkılacak gibi değil. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kerime Yıldız Arşivi