‘Yalancı Gelin’le Gezi Parkı’nı Aklayamazsınız
Gezi Parkı’nın karışık günlerinde, Dolmabahçe tarafına giden sosyal demokrat bir arkadaşım, “Ben hükûmet olsam bunların hepsini süpürür denize dökerim. Burası çok kötü” demişti. Aynı insanın Facebook’ta Gezi güzellemesi yaptığını duyunca çok şaşırmıştım. Böyle bir ikiyüzlülük olmaz; olmamalı. Belki de korku; bilemiyorum.
İsyânlarda, darbelerde önce hukûk kaybolur. Hattâ, olayların önü alınmazsa herkes kendi hukûkunu uygular. Vahşet arayanlar, bir türlü kendilerini eylemlere ekleyerek bildiklerini okurlar.
Çünkü kânûn yoktur. Hesap soran yoktur. Bir tür “Arınma gecesi” gibi. Yâni, suç işleme serbestliği…
Hiç kimse kusura bakmasın Gezi eylemleri aynen böyle bir hâle dönüşmüştü. Fransızlar’ın 68 olaylarına kompleks duyan ve Amerikan gemisi taşlama edebiyâtından
usanan solcularımız, torunlara anlatacak hâtıramız olsun derken ülkeyi batırıyorlardı.
İster onlar yapsın isterse onlara karşı olanlar, böyle hâdiselerde önüne geçilemeyen şiddet ve vandallık olması normaldir. Normal olmayan, Gezi eyleminin ahlâksız bir eyleme dönüştüğünü, hâfıza silme oyunu ile örtbas etmeye çalışmaktır.
Kabataş’da Zehra Develioğlu’na yapılan saldırı, Fidel Okan’ın “Yalancı gelin” açıklaması ile yine gündemde. Zâten, zihnimizde “küçük gelin” diye menfi bir kavram var. Bu yüzden “yalancı gelin” çağrışımına geçiş zor değil.
Mesele öyle bir hâle getirildi ki “Ben Zehra Develioğlu’na inanıyorum” demek yürek istiyor.
Ben, kendisi inkâr etmediği müddetçe Zehra Develioğlu’na inanacağım ve şu soruları sormaya devâm edeceğim.
1-Zehra Develioğlu bir birey. Adı var; soyadı var. Niye “Yalancı gelin” veya “gelin” olarak anılıyor? Yoksa, AK Partili belediye başkanının gelini olmakla potansiyel suçlu mu?
2-Kanal D’nin yayınladığı görüntüler, niye aylar sonra ortaya çıktı?
3-Lütfen tekrâr tekrâr izleyin. Görüntülerde 8-10 dakikalık kısım olmadığı hâlde, spikerin yönlendirmesiyle varmış kabûl edilmesinin
sebebi ne?
4- Toplumu kandıracak bir şey kurgulansa, bildik tanıdık bir âile mi seçilir yoksa Fadime-Müslim olayındaki gibi sonradan arâzî olacak çakma bir başörtülü mü?
Üstelik o çakma başörtülünün kanal kanal dolaşıp salya sümük ağlaması gerekmez mi?
5- Bahsi geçen grup 70 olmasın da 20 kişi olsun, ne fark eder? Abartı olabileceğini ben de kabul ediyorum. Üstelik 20 kişinin yirmisinin de saldırmadığına; hattâ engel olmaya çalışanlar olduğuna inanıyorum. Bu ülkede, herkes vahşi değil ya.
6-Fidel Okan, bugüne kadar sustu da şimdi niye Elif Çakır’ı yalanlıyor? Açıklamasını birkaç kez okudum. İnsanların psikolojisi yazılara yansır. Muhtemelen Çakır’la araları iyi değil. Araları iyiyken sus. Bozulunca konuş. Oh ne âla! Üstelik Elif Çakır’ı karalarken Tayyip Erdoğan’ı tenzih ediyor. Onun inanması normalmiş. Bunlar bana hiç mantıklı gelmedi.
Ayrıca, toplumu ikiye bölmekten, infiâl uyandırmaktan dolayı yargılanması gereken bir gazeteci varsa o, Can Dündar’dır. 15 Haziran 2013 gecesi, Halk TV'ye canlı bağlanarak târihî bir provokasyona imzâ atmıştı. Taksim'de katliam yapıldığı yaygarası ile "Benim oğlum da orada. Gerekirse Toma' nın önüne yatacağım" demişti. Sonradan ortaya çıktı ki oğlu orada değilmiş. Rivâyet muhtelif. Kuğulupark’taydı diyenler var; tatildeydi diyenler var.
Sonuç olarak, Gezi vandallığı, Kabataş’a hapsedilerek temizlenemez. Diyelim ki Zehra Develioğlu, sâhiden yalancı çıktı. Bu mu yâni? Gezi Parkı’nda çiçek ekildi de biz mi görmedik? Kızılay’da, otobüsleri Melih Gökçek’in adamları yakıp eylemcilerin üzerine mi attı? Yok yok, Gezi Parkı böyle aklanamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.