Daha önce neredeydiniz?
Başbakan'ın ağır saldırısı sonrasında "Çoğulcu medya olmalı. İktidar yanlısı
tekel medyası olmamalı" diyen Doğan Grubu'nu gülerek izliyorum.
Çok değil, 2 yıl kadar önce Türkiye'de iktidar yanlısı medya yine vardı.
Ama bunun karşısında Türkiye'nin en büyük iki medya grubu vardı.
Doğan ve Ciner grupları.
Çoğulcu medyadan, tek sesli olmayan medyadan bahseden Aydın Doğan, o
günlerde hortumcu Dinç Bilgin ve damadına iktidarın TMSF'sinde mesai
yaptırıyor, Dinç Bilgin'in ürettiği sahte bir belge ile Ciner Grubu medyasına el konulmasını sağlamak için TMSF Başkanı Ahmet Ertürk ve siyasete kapalı kapılar ardından baskı yapıyordu.
Nitekim bunu başardılar da.
TMSF sahte bir belgeye dayanarak Türkiye'nin ikinci büyük medya grubuna el
koydu.
Bu olayın Doğan yönetiminde şampanya patlatılarak kutlandığını o günlerde
yazdım.
TMSF'nin el koyması üzerine Ciner Grubu mahkemeye gitti.
Davayı kazandı. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi TMSF'ye " Yaptığın işlem
hukuksuz. Sahibine iade et" dedi.
Siz Doğan Grubu'nda veya başka bir gazetede bununla ilgili tek bir satır haber gördünüz mü?
TMSF, yüce yargının kararına uymadı. Hukuk ayaklar altına alındı.
Siz Doğan Grubu'nda bununla ilgili tek bir satır gördünüz mü?
Türkiye'nin ikinci büyük medya grubuna el konuldu.
Çıt çıkmadı.
Hukuk ayaklar altına alındı.
Çıt çıkmadı.
Ya ana muhalefet lideri ve diğerleri.
Tek kelime etmediler.
Bugün Doğan Grubu'yla ilgili gerçekler, hoş olmayan bir biçimde ortalığa
dökülence iktidara demediğini bırakmayan Deniz Baykal'dan da tek bir itiraz
gelmedi.
Çünkü biz kimsenin uydusu olmadan gazetcilik yapmaya çalışıyorduk.
Kimsenin adamı, kimsenin medyası değildik.
Haberciydik.
O yüzden şimdi kopan kıyamete bakınca gülüyorum.
Başbakan, Doğan Grubu'na altı dolu suçlamalar yöneltince "Basın özgürlüğü"
diyenler, Türkiye'nin ikinci büyük medya grubuna el konulunca neredeyse
alkış tutmuşlardı.
O basın özgürlüğü değil miydi?
Dünün bağımsız Sabah'ı, bugün iktidar yanlısı medyanın amiral gemisi olmadı
mı?
Yılmaz Özdil "Sabah utanç verici bir gazete" diyor şimdi.
Peki Yılmaz Özdil, sen TMSF kontrolündeki Sabah'ta aylarca çalışarak, daha
doğrusu Hürriyet'ten teklif alıncaya kadar çalışarak Sabah'taki TMSF
yönetimini legalize etmedin mi?
Hürriyet teklif yapmasa hala orada olmayacak mıydın!
Olan bitene hem üzülüyorum, hem gülüyorum.
Ciner Grubu'nu medyadan uzaklaştırarak tek güç olmak isteyen Aydın Doğan,
mahallede tek başına kalmanın sıkıntılarını yaşamaya başlayınca "Tek sesli
medya istiyorlar" diye ağlanıyor.
Peki aynı şeyi sen istemedin mi?
Bunun için yapmadığın ayak oyunu kalmadığını herkes bilmiyor mu?
Gülüyorum ama endişeleniyorum da.
Şampanya falan da patlatmıyorum.
Çünkü onlar gibi değilim.
Haber niye saklanır!
Başbakan'la Doğan arasındaki kavganın nedeni olarak Deniz Feneri yolsuzluğunun haber yapılması görünüyor.
Doğrudur.
Bu haber önemlidir.
Demokratik bir hukuk devletinin Başbakan'ı böyle bir yolsuzluk karşısında suçlamaya geçmez, bunun Türkiye'de bağlantılarının da aynı yolsuzluğa karışıp karışmadığının araştırılması için sistemi hareket geçirir. Adalet Bakanı vasıtasıyla savcıları bu işe yönlendirir.
Bugünkü tavrıyla, burada Tayyip Erdoğan'ın yatacak yeri yoktur.
Ama Doğan Grubu'nun da yatacak yeri yoktur.
Neden mi?
Gelin anlatayım.
Deniz Feneri yolsuzluğu ile ilgili gelişmeler yeni değil.
Hürriyet'te bu konudaki ilk haber 2007 yılı başlarında çıktı.
Önce Almanya mahreçli bir haber, sonra da Yalçın Doğan'ın köşesinde bir yorum haber.
Sonra kesildi.
1,5 yıl süreyle tek satır yayınlanmadı.
Haber geliyor ama sansür ediliyordu.
Bunu biliyorum.
İçinde Zahit Akman'ın adı geçiyordu; televizyonları ve D Smart'ı nedeniyle RTÜK'le işleri olan Doğan Grubu o günlerde Akman ve iktidar ile iyi geçinmek için bu haberleri kullanmıyor, saklıyordu.
Saklanan bu haberler ne zaman ortaya çıktı.
RTÜK, Doğan'ın taleplerine "Olur" vermediği zaman.
Saklanan dosyalar açıldı. Pislik ortaya döküldü.
Peki ya RTÜK veya hükümet Aydın Doğan'ın taleplerine "Evet" deseydi ne
olacaktı?
Yanıt basit.
Türk halkı bu yolsuzlukları öğrenemeyecekti.
Haber saklanmaya devam edecekti.
Sevgili okurlar, bu mudur özgür medya, bu mudur gazetecilik?
Bu medyayı, dahası sizin benim tepkilerimi kullanarak ticari çıkar sağlamak
değil midir?
Ertuğrul Özkök'ün odasındaki kasada bir gün yayınlanmak üzere bekletilen ve
belki de bizim asla öğrenemeyeceğimiz daha ne haberler vardır, hiç
düşündünüz mü?
Doğan'ın kankası, İş Bankası
"Basın özgürlüğü yok. Bu kavga medya patronu ile Başbakan kavgası değildir.
Buna sessiz kalamayız. Bu basın özgürlüğü, demokrasi sorunudur. Niye bazı
basın kuruluşları sadece Başbakan'ın açıklamalarını yayınlıyor da, iddiaları
yayınlamıyor. Bu çok tehlikeli bir durumdur."
Bu sözler Deniz Baykal'a ait.
Ve ben de "Günaydın" diyorum.
Ve ben de Deniz Baykal'a yukarıda sorduğum soruyu tekrarlıyorum: "Türkiye'nin ikinci büyük medya grubuna el konulurken uyuyor muydunuz? Bu ortam oluşturulurken neredeydiniz? Yoksa o medya grubu Doğan'a geçer diye mi
umuyordunuz?"
Aydın Doğan'ı cansiperane savunan Baykal, ATV ve Sabah'a el koyulur, iktidar
yanlısı medyanın bel kemiği oluşturulurken tek kelime etti mi?
El koymanın hukuksuzluğu mahkeme kararı ile tespit edilirken "Basın özgürlüğünün ırzına geçiliyor" dedi mi?
Demedi.
Oysa o gün basın özgürlüğünün ırzına geçilmekten öte, fiili livata yapılıyordu.
Gıkını çıkarmadı.
Aydın Abisinden korktu. Ağzını açamadı.
Şimdi Baykal'a soruyorum, sizin tepkinizin gerekçesi gerçekten basın özgürlüğü mü, yoksa Aydın Doğan'la aranızdaki ilişkiler ağı mı?
Hangi ağdan söz ettiğimi anlatayım da bilin.
Hatırlayacaksınız, Doğan Grubu Petrol Ofisi'ni İş Bankası ile birlikte satın almıştı. Elli elli ortak.
Sonra Doğan Grubu kontrolündeki Vatan Gazetesi ve Aydın Doğan medyası İş
Bankası yönetimine saldırıya geçtiler.
Önce Genel Müdür, sonra Yönetim Kurulu Başkanı Metin Tiryaki hedef alındı.
Günler süren yayınlar yapıldı.
Ne oldu?
İş Bankası elindeki Petrol Ofisi hisselerini Aydın Doğan'a sattı.
Aldığı günkü fiyattan. Şirketin kazandığı değer göz önüne alınmadan, üstelik 5
yıl vadeli 560 milyon dolara.
Aydın Doğan 5 yıl vadeli 560 milyon dolara aldığı hisselerin yüzde 34'ünü
iki ay sonra Avusturyalı OMV'ye sattı. 1 milyar avroya. Yani 1,5 milyar
dolara. 2 ayda 1 milyar dolar kar.
Böyle bir satış 2 ayda yapılamayacağına göre kurulan tezgah batan belliydi.
İş Bankası bu satıştan kendi payına düecek 500 milyon dolar karı Aydın Doğan'a
hibe etmiş oldu.
Böyle bir hatayı yapan bankanın genel müdürü kovulur değil mi?
İş Bankası'nda böyle bir şey olmadı.
İş Bankası emeklilerinin parası çalındı. Çıt çıkmadı.
Peki o İş Bankası kimin kontrolünde?
Baykal'ın. Buradaki 4 yönetim kurulu üyesini bizzat Baykal atıyor.
Gördünüz mü işbirliğini.
Hadi gelin biraz daha geriye gidelim.
Aydın Doğan, sahibi olduğu Dışbank'ı üç yıl önce 1 milyar avroya Fortis'e sattı.
Peki Aydın Doğan Dışbank'ı kimden satın almıtı?
Bildiniz, İş Bankası'ndan.
Dışbank İş Bankası'nındı. Sonra Aydın Doğan'a satıldı.
Yanlış hatırlamıyorsam 17 milyon dolara.
Ama Aydın Doğan'dan beş kuruş para çıkmadı.
Çünkü satın alması için gerekli parayı da yine İş Bankası verdi. Frankfurt
Şubesi üzerinden Aydın Doğan'a kredi açarak.
Aydın Doğan İş Bankası'nın parasıyla, İş Bankası'nın bankasını aldı.
17 milyon dolara aldı, 1,5 milyar dolara sattı.
Her biri birer etik, ahlak timsali olan Deniz Baykal veya Aydın Doğan ya da
İş Bankası içindeki CHP'li üyeler bu işlerin arkasındaki sırrı açıklar mı
acaba?
Hani herkes birbirinden bir açıklama bekliyor ya!
Bu haberi unutturmam
Değerli okurlar.
Deniz Feneri davasını bundan sonra bizzat ben takip edeceğim.
Haberlerin karartılmasının, pazarlıklarla saklanmasının önüne geçeceğim.
Bu konudaki haberleri takip eden ama yayınlatamayan Doğan Grubu'ndaki
meslektaşlarım o günlerde bu korkudan bana ulaştıramıyorlardı.
Ben de evinde oturan işsiz bir gazeteci olarak bu bilgilere ulaşamıyordum.
Bundan böyle unuttuğumuz, unutturulan bu haberi kimse izlemezse, ben
izleyeceğim.
Bu olayın toz duman içinde kaybolmasına izin vermeyeceğim.
Elimden geldiğince.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Haberleri saklayıp işimize geldiği zaman kullanmadğımızda
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.