Yok hükmünde
Dün, yabancı bir bankanın genel müdürü ile birlikteydik.
Sözde ailece keyifli bir pazar günü geçirecektik.
Ama krizden başka şey konuşamadık.
“Ne düşünüyorsun” diye sordu.
Kafamdaki felaket senaryolarını sıraladım.
“Sen de benim kadar karamsarsın” dedi.
Gerçekten karamsardı ama yine de olumlu konuşarak başladı.
“Aslına bakarsan, Türkiye Avrupa ve Amerika kadar etkilenmeyebilir. Bazı önlemler almak lazım. Türkiye’nin sorunu cari açığın finansmanı. İyi olan şu, bu krizle birlikte Türkiye’nin cari açığı daralacak. Hem enerji harcamalarımız düşecek, hem de ithalat ister istemez azalacağı için cari açık küçülecek.”
“O kadar da karamsar değilsin” dedim.
“Karamsarım. Çünkü hükümetin bu konuyu yeterince algıladığı kanaatinde değilim. Kriz yok dersen kriz olmaz zannediyorlar. Kırk kere denenmiş yurt dışındaki Türk birikimlerini getirmek dışında bir proje üretmiyorlar.” dedi.
Dünya Bankası’nın dönem toplantılarına katılmış.
“İlk kez bu kadar düşük katılımlıydı. Bankacılar, bankalarından çıkamadıkları için gelmemişlerdi. Gelenler de kısa süre kalıp gittiler. Durumun vahametini oradan anlamak mümkün.” deyip hükümetten umutsuz olmasının nedenini anlattı:
“Dünya Bankası toplantılarından döndüm. Uçakla Ankara’ya gidiyorum. AKP’nin önemli isimlerinden biriyle karşılaştık. Şimdi olduğu gibi konu hemen krize geldi. Ben kaygılarımı anlatmaya başlayınca hemen beni susturdu. Bana krizin Türkiye’ye neden etkilemeyeceğini anlatmaya başladı. Türk firmalarının borçluluk oranlarının düşük olduğunu bu yüzden de krizden etkilenmeyecekleri şeklindeki beylik görüşü anlattı. Sonra arkasını döndü. Senin anlayacağın tereciye tere sattı ve gitti. Bir banka genel müdürünün samimi fikrini bile sormaya, öğrenmeye gerek görmedi. ABD Hazine Bakanı her gün ABD’li şirket başkanlarıyla konuşup fikir alıyor. Bizimkiler ise kendi fikirlerinden başka fikre gerek duymuyorlar. Beni asıl karamsar yapan bu” dedi.
AKP’nin krize karşı politikası giderek netleşiyor.
Kriz yokmuş gibi davran.
Kriz Türkiye’yi vurursa vurmamış gibi davran.
Krizde batan olursa batmamış gibi göster.
Aslında bu da bir mücadele yöntemi.
Bir kaç yıl önce bir arkadaşım ağır bir hastalığa yakalandı.
Keyfini hiç bozmadı.
“Hastalığa yok muamelesi yapıp onun asabını bozacağım.” dedi.
Pek çok yeni tedavi metodunu reddetti.
“Hastalığa onu ciddiye aldığım hissini vermeyeceğim” dedi.
Geçen yaz kaybettik.
Cenazede eşi gayet neşeliydi.
“Üzülüp ağlayarak hastalığa kazandığı hissini yaşatmıyoruz” dedi.
--------------------------------------------------------------------------------
Taraf sınır ötesi harekat mı istiyor?
Taraf gazetesinin ne demek, ne yapmak istediğini anlamak hiç ama hiç mümkün değil.
Bir süredir Türk Silahlı Kuvvetlerinin teröre karşı mücadelede başarılı olamadığı, yeterince etkin olamadığını vurguluyorlar.
PKK’nın Kuzey Irak’taki faaliyetlerine ilişkin haritalar yayınlıyor, örgütün buradaki varlığını gösteriyor ve silahlı kuvvetleri buna karşı önlem almamakla suçluyorlar.
Yaptıkları yayından çıkan sonuç, Taraf şunu demek istiyor:
“PKK Kuzey Irak’ta, Türkiye sınırında cirit atıyor. Siz bunu görüyor ama bir şey yapmıyorsunuz… Seyrediyorsunuz”
Taraf’ın bu haberlerine bakan “Tarafsız” bir gözlemci şöyle düşünür:
“Taraf gazetesi Türk Silahlı Kuvvetlerinin proaktif olmasını istiyor. Teröristi beklememesini, teröristi rahat hareket edebildiği Kuzey Irak’ta , kendi ininde vurmasını istiyor”
Kuzey Irak’taki terör yuvalarının görüntülerini yayınlayıp TSK’yi terörle mücadele etmemekle suçlamanın başka anlamı yoktur.
Ancak Taraf bunu da istemiyor.
Çünkü sınır ötesi harekatlara karşı çıkan da yine aynı gazete ve yazarları.
Yayın yönetmeni Ahmet Altan ve gazetenin güçlü ismi Yasemin Çongar’ı PKK kamplarına yollayan da aynı gazete.
Askeri terörle mücadelede yetersiz olmakla suçlamak için sınır ötesindeki hareketliliği gözler önüne ser ama sınır ötesi harekata da karşı çık.
Bu tavrın arkasında iyi niyetli bir yaklaşım gören varsa bana da anlatsın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.