Ali Eren

Ali Eren

ÇAN – AKKALE

ÇAN – AKKALE

Çanakkale…                     Çanakkale; yedi düvele, tek dişi kalmış canavar topluluğuna karşı, dedelerimizin 100 sene önce canları pahasına yaptıkları vatan müdafaasının destanlaşmış adıdır…

“Yedi düvel” diyoruz da, kaç kişi anlar? “Düvel” ne demek? 

Sıradan gençler şöyle dursun, bu kelimeyi üniversite gençliğine sorsak ne cevap alırız acaba?

Devede kulak misali istisnalar hâriç, hiçbir cevap alamayacağımız gibi, ne karşılık alacağımız da belli.

Denemesi kolay. Biz denedik ve gördük.

İlk önce “O da ne demek?” dercesine mânâsız mânâsız yüzünüze bakıyorlar, arkasından da mânâsını bilmediklerini söylüyorlar. 

Normaldir, maalesef durum bu.  

Bilmiyorlar, bilmezler, bilemezler, çünkü dedelerinin lisanını bilemez ve anlayamaz hale getirilmişler.

Tamam, şimdiye kadar böyle olmuş ama bundan sonra bu kötü gidişe engel olmak için bir çaba bir gayret olsa bari.

İcap ettiği kadarıyla yok.

Söyler misiniz, milli eğitimimizde, üniversitelerimizde, devlet ve hükümet politikamızda bu yönde ne gayret var?

Osmanlıca başladı mı diyorsunuz?

Kâfi değil. Sadece belli belirsiz bir kıpırdanma.

Değerli okuyucu, yukarıda “kelime” dedik. Ama şimdi kelime yok, varsa yoksa “sözcük.”

Gençlerin böyle söyleyip böyle yazmalarını geçtik, mâzîmize sahip çıkmamız gerektiğini yazıp / söyleyen yazar-çizerler bile “kelime”den köşe bucak kaçıp sözcük diyor.

Bilmem ki “kelime”nin ne zararını görmüşler!  

“Kelime” dedik ama, terk edilen kelime sadece “kelime” kelime.

Çanakkale’den söz açtık ya. Meselâ Mehmet Âkif’in bir Çanakkale şiiri var. Anlı şanlı yazarlarımızın dilinde “şiir” de şiir olmaktan çıktı, o da dize oldu.  

Şiir deseler dilleri kopacak sanki. Şiir yazsalar kalemleri kırılacak, bilgisayarları bozulacak sanki.

Söyler misiniz, bu millet şiir denilince mi daha kolay anlar, dize deyince mi?

Efendim, falanlar böyle konuşup, böyle yazıyorlar. Biz geçmişimizi yok etmek yolunda onlardan geri mi kalalım? 

Doğru doğru…

Elele verip, dedelerimizden kalmış üç-beş kelimeyi de diğer eserleri de yok edip, mâzînin tesirlerinden hepten kurtulalım gitsin. 

Peki “Sizin aslınız nedir?” diyenlere ne diyeceğiz? 

Değerli okuyucu, TRT Haber kanalında bir haber dinledim. Çanakkale Harbi’nin 100. yıldönümü münasebetiyle İstanbul’da bir sergi açılmış. Orada belgeler sergileniyormuş. Sergi falan tarihe kadar açık kalacakmış.

Haber sadece bu kadar…

Serginin, 14-15 milyonluk İstanbul’un hangi semtinde, hangi adreste açıldığı söylenmiyor.

Şimdi… Genç, ihtiyar herhangi bir vatandaşımız, Çanakkale müdafaasını merak edip, bununla ilgili belgeleri görmek düşüncesiyle bu sergiye gitmek istese ne yapacak?     

Gidemeyecek, çünkü TRT Haber adres vermiyor. Yasak savma kabilinden sadece sergi açıldığını söyleyip geçiyor.

Görmek isteyen, serginin yerini kendisi bulsun. TRT Haber’e ne!    

Bilirsiniz, Japonlar’ın yaşadığı bir Hiroşima felaketi var. Her sene çocuklarını oraya götürür, baba ve dedelerinin yaşadıkları o felâketi anlatarak, onların zihinlerinde daima canlı tutarlar.

Japonlar’a, “Ne iyi! Her sene Hiroşima felâketini çocuklarınıza anlatıyorsunuz” deyin de görün size utanacağınız ne söz söyleyecekler.

“Sizin de Çanakkale’niz var. Bizdeki Hiroşima bir felâketin adı. Ama sizin Çanakkale’niz dünya çapında ve övünülmesi gereken büyük bir zaferin adıdır. Onunla ne kadar övünseniz yeridir. Siz onun kıymetini bilmiyorsunuz” diyorlar.    

Çanakkale’yi, “Çan” ve “Akkale” olarak düşünelim.  

Çanakkale, çan takılması için yedi düvelin uğraştığı, fakat başarılamayan ve “Akkale” olarak kalan vatan parçasının adıdır.   

Çanakkale’yi, Japonlar kadar bile anlayamayanlara acımak lâzım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ali Eren Arşivi