Çözümde İnisiyatifi PKK’ya Kaptırmak
30 seneden beri yaşanan terörden sonra şimdi barışı ve çözümü PKK’nın etkisine ve insafına bağlı kılmak, ilerde patlak verecek yeni yaraların sebeplerinden biri olacaktır. Kim ne derse desin PKK nihayetinde bir terör örgütüdür ve hiçbir kural, yasa ve yönetmelik dinlemez. Dinlemediği zaman da onu bağlayan uluslar arası bir hukuk da yoktur. Terörün ve eşkıyalığın hukuku mu olur?
Geçen haftalarda S. Demirtaş, “PKK’ya silahı HDP bıraktırır.” Demişti. O cepheden bakıldığında, Demirtaş’ın söylediği doğruydu ama şu şartla: “Silah bırakmadığında ve insan canına kıydığında da siz sorumluysanız, dediğin doğru.” dememiz şartıyla.
PKK’nın silah kullanmasıyla Demirtaş gibilerin siyaset yapmalarının arasında sadece kullanılan araç farkı vardır. Nihayetinde ikisi de “Kürt ulus devleti” amacıyla hareket eden örgütlerdir. Biri legaldir; öteki illegal.
“Çocuk katili 2015 Nevruzunda ne diyecek?” diye kulak kesildi Türkiye. Sanki, Türkiye politikalarını “millî irade”nin belirlediği siyasî güç değil de, İmralı ve şürekâsı belirliyor. Yok dünyadaki başka örneklerinde teröristle görüşülerek sorun çözülmüş de… Yok müzakere yoluymuş da… Yok İmralı’ya müzakereci rolü verilmesiymiş de… Dünyanın hiçbir yerinde, terör grupları, genel politikaya dayatmalar yapamamıştır ama Türkiye’de çözüm, İmralı’dan gelecek mesaja bağlı kılınarak, legal siyasî güç ikinci plana itilmiştir. Türkiye bunun bedelini öder.
2 yıldan beri kan akmaması; Mehmetçik cenazelerinin gelmemesi elbette millî vicdanı rahatlatmıştır ama sorun terörün bitmesinden doğacak siyasî sonucu, terörü destekleyenlere kaptırmak olmamalıydı. İktidar, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde, ikinci planda kalarak kamuoyunu 2015 Nevruz’una kilitleyerek muhaliflerine büyük kozlar vermiştir. Habur rezaletiyle biten ilk açılımdan sonra iktidarın aldığı yara, şimdi daha da derinleşirse, çözüm sürecinin gene yanlış yürütüldüğü ortaya çıkacaktır.
İktidar tez elden tedbirler alıp toplumsal algının savrulmasını engellemez ve sürecin arkasındaki siyasî iradenin gücünü görünür halde toplumsallaştırmazsa, 7 Haziran iktidar için zor bir dönemeç olabilir. Tabii bunu da nitelikli bir muhalefet yapar ama nerdeee o muhalefet!?... (AK Parti bütün riskli karar ve durumlara rağmen gene dört ayak üstüne düşer bu seçimlerde.)
Şu iki haftada iktidarın yapması gereken şey, kriz ve risk kontrolünün kendisinde olduğunu göstermek ve en hissiz toplumsal katmanlara bile hissettirmektir. Gelinen yeni durumun olumlu etkisi en çok Doğu-Güneydoğu’da görülecektir. Bu bölgelerde yaşayan Kürtler, barışın kokusunu ve tadını damarlarında hissetmeye başladıkları anda, teröre prim vermez hâle geleceklerdir. Zaten Türkiye’nin de temel sorunu terörün beslendiği taban ile terör arasına set çekmektir. Yoksa, yaşanan barış döneminde, PKK’nın içinden daha marjinal grupların çıkması ve kan dökülmesini devam ettirmesi kaçınılmaz bir durumdur. Yeni durum, bu marjinallerin kökünün kurutulacağı sosyal zemini hazırlamalıdır.
Kısacası iktidar, gelinen yeni safhada “muktedir” olduğunu, dosta düşmana açıktan göstermelidir. Bundan düşmanlar korkacak, dostların ise güven duyguları artacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.