Cemal Nar

Cemal Nar

Doğum İçin Sancı Gerekmiş

Doğum İçin Sancı Gerekmiş

Büyük sancılar çekiyoruz. Doğum için sancı gerekmiş. Hatta tabii sancı olmazsa, sun’î sancılar verilirmiş. Bizimki de sun’î/yapay sancıya benziyor. Demek öyle icap ediyormuş.  İnşallah sağlıklı bir doğum gerçekleşir. Böylece üç yüz yıllık zalim dayatmalardan kurtuluruz.

Başımıza her ne felaket geldiyse, “Batılılaşma” denilen düşünce ve hareketten geldi. Şimdi ona çağdaşlık, modernizm, aydınlanma diyorlar. Bir de bastonu var; laiklik veya moda tabirle sekülerizm. Allah tez günde karaltısını kaldırsın ve bize nur topu gibi bir “;slam Medeniyeti” evladı versin.

Zira bu belalardan millet ve devletçe kurtulmadıkça bize gün yüzü yok. Irkçılık, bölücülük, terör, nefse ve şehvete tapma, dünya sevgisi, makam sevdası ve bu sebeplerle gelen kin, nefret ve düşmanlık,  hep bu “Batılılaşma” belanın meyveleridir. Batılılaşmanın, yeni kafirleşmenin…

Bugünlerde bir kitap çalışması içindeyim.  Ana fikri “Batılılaşma Kafirleşmedir”. Cumhuriyet’in teknoloji, kent, sanayileşme üzerinden topluma modernleşme adıyla Batılılaşmayı dayatması, Batı uygarlığını hukuk, siyaset, sanat- müzik, görgü kuralları, eğitim, sanayi, üretim, tüketim vs. tüm kurumlarıyla aktarması, pozitivizmin “devrimci” yaklaşımının ürünüydü.

Bilindiği gibi genel çizgileriyle pozitivizm, deney konusu edilebilecek olgularla ilgili, yani en geniş anlamıyla bilimsel bilginin sağlam bilgi olduğunu vurgular. En temel özelliği ise geleneksel felsefe görüşlerini, olumsuz bir anlam yüküyle “metafizik” olarak niteleyip karşı çıkmasıdır. Ona göre din, ilkel çağlarda insanların, açıklayamadığı tabiat olayları karşısında korkup da uydurduğu bir sığınaktır. Bilim, dini öldürmüştür. Dinin, vahyin, ilhamın verdiği bilgiler bilgi değil, batıl hurafelerdir.

Topluma müdahaleyi çağın getirdikleri ve bilim ile açıklamak, siyaseti bilime istinat ederek belirlemek, pozitivist sosyolojinin yönelimleriydi. Devrim ile geleneksel toplumun değiştirilmesi fikri Cumhuriyet öncesi aydınların genel kanaati ve tavrını oluşturdu.

Evet, dini, vahyi, ilhamı bilgi kaynağı saymayan pozitivizmin, Cumhuriyet döneminde parolası şu vecizedir:

“Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir.”

Hangi ilim?

Duyu organlarının ve aklın deneye tabi olan ilimleridir. Yoksa din, vahiy, kutsal kitap, sünnet, ilham asla değildir. Çünkü onlar, labaratuara giremez, deneye konu olamaz. Onlar ilim değil, ancak batıl hurafelerdir. Bu yüzden bu vecizenin sahibi açıkça şunu söyleyebilmiştir:

“Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olamaz.”

Peki bu vatanı canıyla, malıyla kurtarmak için çalışan vatan evladı şeyhler, dervişler, müritler, şeriatçılar, ümmetçilere ne olacak?

Ya vazgeçecekler ve kafir olacaklar, ya ölecekler ya da Mehmet Akif gibi vatanı terk edecek, gurbetlere gidecekler…

Hoş geldin hürriyet!  Hoş geldin medeniyet! Hoş geldin çağdaşlaşma! Hoş geldin Batılılaşma! Yani hoş geldin cumhuriyet!

Ya şöyle soralım; kimin ülkesi olabilir?

Dine, kitaba, şeriata, tarikata inanmayanların ülkesi olabilir. Yani Batıcıların.

Bu yaklaşımlar içinde şeriatın kaldırılması, tekkelerin kapatılması, harflerin değişimi, Halifeliğin kaldırılması, tevhidi tedrisat, kılık kıyafet devrimi vs. yapılmıştı. Aslında bu zemin, Osmanlı’da gelişmiş bir “Batılılaşma ile gelen safiyet bozukluğu” fikrinin Cumhuriyet’teki yansımasıdır. 

Cumhuriyet’e geçerken, Batının teknik ve bilimi hakkında en ufak bir şek, şüphe, menfi kanaat gelişmemişti. Türk aydınları endüstriyel toplum olmak noktasında büyük bir iştiyak içindeydi. Ne oldu?

Fiyasko!

Çekilin artık. Meydanı terk edin sahibine. Kulak verin; adım adım geliyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi