Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Savcılar Hep Kahraman Olur

Savcılar Hep Kahraman Olur

Yurt sevgisi, vatan, millet deyince Anadolu çocukları hep kahramandır. Hele de işin ucunda şahadetlik varsa severek atılırlar…

Siyasi arenaya gelince bu işlerin tadı tuzu pek de farklıdır. 

Bakarsınız, sağlığına değer vermediklerine cenaze merasimlerinde kutup başı kesilirler. 

Methiyeler, övgüler, nutuklar, atışmalar...

Yerde yatan mevta, havda siyasi rantiye kokusu…

Ateş bu, geçmişte çoklarının yüreğini yaktı, şimdi de aynı ateşten Çağlayan Adliyesi’ne düştüğünü görüyoruz. Genç savcımız, şehit savcımız Mehmet Selim Kiraz.

Görevini yapmaktan başka bir suçu olamayan dürüst ve masum…  

Mesleğini terzilik yaparak iğne ucu ile kazanan dar gelirli bir ailenin çocuğu. Ne var ki gözü dönmüş katiller masumiyet tanımıyorlar. Ellerini kollarını sallayarak girdikleri adliye binasında hunharca şehit ediyorlar bu genç kardeşimizi. 

Türkiye acılarla sallanıyor…

Terör “hâkim ve savcılara gözdağı” diye isim koyuyor bu menfur cinayete.

Ne var ki bu tip cinayetler ilk değil.

Yüreğinde görev aşkı olanları korkutamaz da, ürkütmez de.

24 Mart 1978’de ilk terör kurşununa Ankara Savcısı Doğan Öz hedef olmuştu.

Öz, terör yapılanması ile ilgili araştırma ve soruşturma yaparken susturuldu…

Bir yıl sonra 8 Mayıs 1979 yılında Mersin Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Halit Velioğlu ve hanımı, evinde biri kadın üç terörist tarafından makineli tabancayla tarandıklarında Velioğlu olay yerinde çocuklarının gözü önünde can verdi, hanımını ağır yaralı olarak Ankara Gülhane Hastanesi’ne kaldırdılar. Bir süre sonra o da vefat etti.

Ankara’da bu olaya ben baktım…

Hiç unutmam, ölü muayenesi yaptığımız esnada telefonda Cumhurbaşkanı’nın sekreteri, “Cenazeyi öğlene yetiştirin Cumhurbaşkanımız merasime katılacak” derken, merhum Velioğlu’nun delikanlı yaştaki oğlu yanımda hıçkırıklarla ağlıyordu:

 “Babam koruma istedi vermediler, şimdi merasim yapacaklar, nutuklar atacaklar, cenazemizi verin, bizi acılarımızla baş başa bırakın.”

1979’da Doğan Öz’ün yerine gelmiştim.

Cinayet sonrası hiç kimse terör suçuna istekli bakmak istemiyordu. Ben de en gençleriyim. Emniyetten gelen örgüt dosyaları ne hikmetse hep bana düşüyordu.

Uyuşturucu, silah kaçakçılığı, örgütsel cinayetler…

Adamlar yakınlarımı bulmaya başladılar. Tehditler…

Telefonu açınca değişik sesler, değişik konuşmalar…

Tek bir koruma yok, sabah evden helalleşerek çıkıyordum.

Gece yarılarına kadar emniyette teröristlerin ifadelerini aldıktan sonra tek başıma evime gidiyorum. İsteselerdi iki adım ötede vururlardı, Allah(cc) korudu...

Şunu söylemek istiyorum, hâlâ eski tas eski hamam.

Bir kısım savcılarımız riskli soruşturmalar yürütüyor, mahkemeler ciddi davalara bakıyorlar. Hiçbirisinin hâlâ koruması yok. Hâkim ve savcılar sanki kurbanlık koyun.

Kapıları açık, istediğiniz hâkim ve savcının yanına damlarsınız.

Diğer kurumlar öyle mi?

Emniyet şube müdürünün çevresinde korumaları, altında zırhlı aracı... Zabıta müdürü bile korumasız gezmiyor...

Geçmişten ders alınmıyor mu? 

Bekliyoruz, cenaze olsun da nutuk atalım.

İmkânlar varken neden bu güvenlik işi hafife alınıyor?

Cephane yüklü teröristler ellerini kollarını sallayaraktan savcının odasına kadar çıkabiliyorlar. Bu olay çok ciddi bir güvenlik zafiyeti olduğunu gösteriyor.

İstanbul Barosu Başkanı sakallı’nın “avukatlar aranmaz” demesine bakmayın. 

CHP zihniyeti ülke hayrına iş yapamaz, müzmin ve de yıkıcı muhalefet yapar.

Mevcut kanun avukatlara ayrıcalık tanıyor ama uçakta, cezaevlerinde olduğu gibi bunun da diğer bir istisnası adliye olması lazım. Yüzlerce insanın güvenliği söz konusu, aransa kaç yazar?

Yoksa bu acı serüvenler “haydi aslanlarım..!” şeklinde devam edip giderse daha nicelerinin evine ateş düşer, yavrular öksüz kalır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi