Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Kerim’i Hatırladınız mı? Dâvâ Delisi Kerim’i?

Kerim’i Hatırladınız mı? Dâvâ Delisi Kerim’i?

Ke­rim, ya­ni “dâ­vâ de­li­si Ke­ri­m”, Mus­ta­fa Kut­lu­’nun Ya Ta­ham­mül Ya Se­fer ad­lı se­ri hi­kâ­ye­si­nin kah­ra­ma­nı­dır.  Ki­tap 1983’te ya­yın­lan­dı­ğın­da, ara­ya 12 Ey­lül dar­be­si gir­miş ol­sa da hâ­lâ “fe­nâ fi­’d-dâ­vâ­” olan genç­ler­dik ve bu ki­tap da san­ki biz­le­ri an­la­tı­yor­du. 

Hi­kâ­ye­de met­ruk bir İs­tan­bul med­re­se­sin­de fa­ali­yet gös­te­ren der­nek, ya­nın­da ca­mi ve kar­şı­sın­da ayak­ka­bı ta­mir­ci­si var­dır. Ve hi­kâ­ye­nin omur­ga­sı olan “dâ­vâ de­li­si Ke­ri­m”­…

Ke­rim, ye­tim ol­du­ğu için Mu­ra­t’­ın ya­nı­na ve­ril­miş­tir. Mu­rat da onu der­nek iş­le­rin­de ça­lış­tır­mak­ta­dır. Ke­rim, bir yan­dan da kar­şı­da­ki ayak­ka­bı ta­mir­ci­si­nin ya­nın­da ça­lış­mak­ta­dır.

Dâ­vâ­’nın “dâ­vâ­” ol­du­ğu gün­ler­de, der­ne­ğe bir sü­rü genç ge­lir gi­der. Dâ­vâ­yı an­la­tan der­gi çı­ka­rı­lır ve bü­tün Ana­do­lu­’ya gön­de­ri­lir. Ho­ca­lar ge­lip der­nek­te “dâ­vâ kon­fe­rans­la­rı ve­rir­ler. Der­nek her za­man ağ­zı­na ka­dar “dâ­vâ ar­ka­daş­la­rı­”y­la do­lu­dur.  

He­ye­can­lı gün­ler­dir ca­nı­m… 

Ara­dan za­man ge­çe­r… 

“Dâ­vâ­” adam­la­rı­nın okul­la­rı bi­ter her bi­ri bir yer­de iş sa­hi­bi olup kon­for­lu bir ha­yat sü­rer­ler. Ke­rim ay­nı Ke­rim, Mu­rat ay­nı Mu­ra­t’­tır ve gü­nü ge­lir Mu­rat da “Ben­den bu­ra­ya ka­dar!...” de­yip der­ne­ğin anah­ta­rı­nı Ke­ri­m’­e ve­rir ve or­ta­lık­tan kay­bo­lur. 

Yıl­lar ge­çe­r… 

Der­nek ba­kım­sız­dır; mes­cit ka­pa­lı­dır. Gün­düz gör­dü­ğü rü­ya­da bi­le der­ne­ğin ve mes­ci­din açıl­dı­ğı­nı gö­ren Ke­rim, düş­ten uya­nıp ha­ki­kat­le kar­şı­la­şın­ca, bü­yük bir yı­kı­ma uğ­rar.

Vak­tiy­le der­nek­te ko­nuş­tu mu man­gal­da kül bı­rak­ma­yan­lar, der­gi­ye ilan ver­me­mek için kıv­ra­nır­lar. Ve da­ha son­ra der­ne­ğe ve­fâ ka­bi­lin­den uğ­ra­sa­lar da, ar­tık umur­sa­maz bi­ri ol­muş­lar­dır. Akıl­la­rın­da dâ­vâ yok­tur ar­tık; kon­for, mev­ki, ma­kam (Er­zu­rum­lu der­viş Yu­suf, o çe­le­bi Yu­suf ba­kan ol­muş­tur ve or­ta­lık­ta “Kü­çük dağ­la­rı ben ya­rat­tım; bü­yük­ler de de­dem­den kal­ma.” der­ce­si­ne do­laş­mak­ta­dır.)

Hi­kâ­ye bu min­val üze­re de­vam eder. Hâ­sı­lı acı bir hi­kâ­ye, da­ha doğ­ru­su, acı­sı ye­ni çı­kan bir hi­kâ­ye­dir.

Bu hi­kâ­ye­de, Kut­lu­’nun yaz­dık­la­rı var­dır; son oku­yu­şum­da (ge­çen­ler­de oku­dum) fark et­tim ki, Kut­lu­’nun yaz­ma­dık­la­rı da var bu hi­kâ­ye­de ve hi­kâ­ye­nin et­ki­si, da­ha çok yaz­ma­dık­la­rın­da.

Hi­kâ­ye­yi bi­len ve dı­şa­rı­dan ba­kan bi­ri, biz­le­ri, ya­ni vak­tiy­le “dâ­vâ de­li­si Ke­ri­m”­ler­le be­ra­ber olup da şim­di pro­fe­sör olan­la­rı (Hi­kâ­ye­de Asım, pro­fe­sör olur.), kon­for­miz­me ka­pıl­mış in­san­lar zan­ne­de­bi­lir. (Ken­di adı­ma ve ya­kın­dan ta­nı­dı­ğım ba­zı ar­ka­daş­la­rım adı­na söy­lü­yo­rum, biz­ler as­la Ke­ri­m’­i unut­ma­dık; hat­ta ye­tim Ke­ri­m’­in; “dâ­vâ de­li­si Ke­ri­m”­in hi­kâ­ye­le­ri­ni biz­ler ya­şa­dık.)

Bu ül­ke­de “dâ­vâ­”sı olan­lar 2 de­fa güç­lü bir şe­kil­de ik­ti­dar ol­du­lar; 1999 ve 2002… İki­sin­de de Ke­rim­ler hep za­val­lı kal­dı.

Ge­ce gün­düz “dâ­vâ­” di­ye dö­vü­nen, dâ­vây­la ya­tıp dâ­vây­la kal­kan; ha­ya­tı­nı sa­de­ce dâ­vâ­ya gö­re şe­kil­len­di­ren Ke­rim­ler, Ge­or­ge Or­wel­l’­in Hay­van Çift­li­ği­’n­de­ki ça­lış­kan ve fe­dâ­kâr at Bo­xer gi­bi, (Bir gün de Hay­van Çift­li­ği ve Bo­xe­r’­ı ya­za­rız in­şal­lah) ömür­le­ri­ni fe­da et­ti­ler ama on­la­rın ömür­le­ri­nin üze­rin­de yük­se­len hep baş­ka­la­rı ol­du. Yük­sel­dik­ten son­ra dâ­vâ­yı da unut­tu­lar, med­re­se­yi de mes­ci­di de, Ke­ri­m’­i de­…

Tam bu gün­ler­de de, en çok ko­nu­şan­lar­dan bi­ri Ke­rim. Çok he­ye­can­lı, ter­te­miz ni­yet­li, dup­du­ru dü­şün­ce­ler­le coş­muş va­zi­yet­te­… Ama Ke­rim “dâ­vâ­” der­ken, uğ­ru­na ha­ya­tı­nı he­ba et­tik­le­ri “in­şa­at” di­yor.

Kut­lu bu ki­ta­bı ya çok er­ken yaz­mış ve­ya yıl­lar ön­ce­sin­den bu­gü­nü gör­müş ve çu­val­dı­zı ken­di­mi­ze ba­tır­ma­mı­za işa­ret et­miş gâ­li­ba.

Mil­let­ve­kil­li­ği  kav­ga­sı­nın art­tı­ğı şu gün­ler­de, ben de Ke­ri­m’­i ha­tır­la­dım da, on­dan yaz­dım bu ya­zı­yı.

Ne der­si­niz sev­gi­li Er­dal, sev­gi­li Ala­at­tin ve sev­gi­li Cü­neyt?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi