Mevlid Edebiyatı ve Mevlid Törenleri
Bu yıl Peygamberimiz Hz. Muhammed’in doğumunun 1444. yılı. Hicri takvime göre Rebiülevvel ayının 12 günü olan kutlu doğum, Miladi takvime göre 20 Nisan 571 gününe denk geliyor. 1989 yılına kadar geleneksel Hicri takvime göre “Mevlid Kandili” olarak idrak edilen bu gün, 1989 yılından beri de, ayrıca Miladi takvime göre “Kutlu Doğum Haftası” olarak da pek çok sosyal faaliyetle kutlanmaktadır.
Mevlid merasimi geleneğinin tam olarak ne zaman başladığı bilinmiyor. Ancak elimizdeki en net bilgi, Erbil Atabeyi Muzafferüddin Gökbörü (1156-1232)’nün beyliği zamanında, Erbil’de büyük mevlid merasimlerinin olduğuna dairdir. O yıllardan bugüne, Mevlid, İran hariç bütün İslam dünyasında törenlerle kutlanan bir gün olmuştur.
Mevlid’in merasim yönüyle beraber, edebiyatta işlenmesi de başlı başına bir edebi olaydır.
Asr-ı Saadet’ten sonra, Hz. Muhammed’in hayatından bahseden kitaplar yazılmış ve daha sonra bunlara “Siyer” denmiştir. Bu kitaplarda Hz. Muhammed’in hayatı anlatılırdı ama, insanlık tarihi için çok büyük bir olay olan onun doğumu etrafında, bir edebi tür teşekkül etmesi için Bursalı imam Süleyman Çelebi’yi beklenecektir.
Süleyman Çelebi, 1409 yılında mesnevi şeklinde bir metin yazacak ve adına “Vesiletü’n-Necat: Kurtuluş Vesilesi” diyecektir. Bu metin daha sonra halk arasında “Mevlid” adıyla şöhret bulacak ve her yıl önceleri Mevlid Kandillerinde, daha sonra halkın önemli bulduğu günlerde, (aileden birinin ölüm sene-i devriyesi, askere gidiş, ev alma, hacdan dönme) Süleyman Çelebi’nin bu metni, müzik değeri olan bir ezgi sistemi ile okunacaktır.
Görülüyor ki, Mevlid geleneği, 3 önemli kültür şubesinde yer tutmaktadır: Mevlid töreni, edebiyat metinleri ve müzik. Bu üç önemli kültür alanı, 1409’dan beri Türklerin en önemli ve kökleşmiş kültür geleneklerinden biridir.
Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i, kendisi merasimlerde okunmakla kalmamış, pek çok şairin Mevlid yazmasına sebep olmuştur. Süleyman Çelebi’den sonra 60 kadar şair Mevlid yazmıştır. Böylece Süleyman Çelebi, bir edebî geleneğin başlatıcısı olarak da edebiyat ve kültür tarihimizde bir yer tutmuştur.
Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i sadece Türkçe’de değil, Arapça, Kürtçe, Boşnakça, Arnavutça ve Rumca mevlidlerin yazılmasına da yol açmıştır. Kürtçe’de en yaygın mevlid olan Hüseyin Ertuşi (19. yy) mevlidi büyük ölçüde Süleyman Çelebi’nin eserinin tercümesidir.
Mevlid, üslüp ve muhteva yönünden, son derece yaygın ve etkili olan bir metindir ve medeniyetimizin 500 yıldan beri bilinip okunan en ortak metnidir. Medeniyetlerin ortak metinler üzerinde yükseldiği unutulmamalıdır. İşte Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i, üzerinde medeniyetimizin yükseldiği Türkçe metinlerden biridir.
Son 20-30 yılda, Türkiye’de Selefi kaynaklı olduğunu zannettiğim bir anlayış başladı. Bunlara göre, Mevlid okutmak bid’attir.; bunu yerine Kur’an’dan bir sure okunursa daha iyidir.
Elbette Kur’an okunmasına muhalefet edemeyiz ama Mevlid metninin söyledikleri ve tavsiyeleriyle Kur’an’ın söyledikleri arasında bir fark yok ki. Sadece Süleyman Çelebi, Kur’an hükümlerini daha da beşerîleştirip toplumsallaştırarak ve Türkçe söyleyerek bu hükümlerin yaygınlaşmasına hizmet etmektedir. Kaldı ki, Mevlid törenlerinde Kur’an da okunmaktadır.
Geçenlerde biri, övünür bir şekilde “Falanca törenimizde devrim yaptım. Mevlid okutmayıp sadece Kur’an okuttum.” deyince “Hiç de iyi etmemişsin; 500 yıllık bir geleneğe ve 500 yıllık bir ortak medeniyet metnine tecavüz etmişsin.” dedim.
Mevlid, vaz geçilmezlerimizdendir. Metin olarak da, tören olarak da ve musiki olarak da o toplumsal dokularımızın en güçlülerinden biridir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.