Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Kolunu Sallasan Başkana Değecek

Kolunu Sallasan Başkana Değecek

Başkanlık sistemi demokrasi çarkında işleyen bir mekanizmadır. Ne tarafa baksan başkan… 

Ha devlet başkanı ha dernek başkanı.

İkisi de anlaşmazlık üzerine kurulmuş.

Düşünün, ülkede ne kadar dernek varsa o kadar da yaka paça var.

Kooperatifler de öyle değil mi?

Çiftçi mallarını koruma başkanı da var, ama meralar işgal altında. 

Devlet hazine arazileri üzerine yapılan sabit yapılaşmaların sonuçta hazineye kalacağını kanun haline getirmiş olsa da kim dinler, kapanın elinde kalıyor.

Şimdi de iktidar devlet başkanı diye tutturdu.

Muhalefet de padişahlığın geri gelmesi korkusuna başkanlığa verip veriştiriyor. 

Oysa ki bizim kültürümüze bakarsak başkanlık diye bir kurum yok.

Hatta demokrasi denilen ithal malı bize yabancı. 

Geride bıraktığımız 1000 yıllık tarih içerisinde hakanlarımız, padişahlarımız var. 

Hakanın ne demek olduğunu yeni nesil bilmediği gibi, padişahlık da mektep kitaplarında öcü gösterildiği için demokrasi sakızını bırakıp da çam sakızını çiğnemez.

Her ne kadar “çam sakızı çoban armağanı olsa” da bir devir hasır altı edilmiştir.

Kültürüne yabancılaşanlar bu sakızın tadından anlamaz.

Padişahlık okul kitaplarda okutulduğu gibi değil.

Yavuz Sultan Selim Han deyince Degol gibi birisi anlaşılıyor.

Veya Avrupa’da ki tek otorite krallık...

Neslimize gerçek tarihi değil, resmi tarihi öğrettiler.

Mustafa Kamal(nüfus kaydı öyle) ve ekibini Anadolu’ya padişah Vahdettin’in görevlendirdiğini resmi tarih yazmaz. Aksine, kırık bir tekne ile gece yarısı İstanbul’dan kaçarak Samsun’a ayak bastıklarını palavradan yazar… 

Başkanlık olayına tarihin bu kesiminden başlarsak tabi ki işin içerisinden çıkmak oldukça zor. Çünkü Batı ile aramızda tarihi kültür farkı var…

Başkanlık deyince, Batısal anlamda ya ABD örneği veya Meksika örneğini sürerler önümüze. Bunların dışına çıkmak gibi bir şansımız yok.

Başkanlık sisteminde parlamento olayı nispeten değişikliğe uğratılmış olsa da sonuçta ha Hasan ha Hacı Hasan… Fazla bir şey fark etmiyor.

Osmanlı sisteminde ki padişah adı altında ki başkanlık sistemi ise oldukça farklı.

Padişah deyince, bizimkiler astı kesti diye lanse ederler.

Oysa ki uzaktan yakından  alakası yok.

Aksine padişah, ilim ve de içtihat otoritesi karşısında hiçbir şey değildir. 

Devletin adalet ilkeleri doğrultusunda idare edilip edilmediğini kontrol etmekle yükümlü olan ilim meclisinin (şeyhülislamlık) fetvası olmadan padişah bir adim bile atamaz.

Bu meclisler tamamen bağımsız hukuk kurallarına bağlıdırlar… 

İşte en keskinlerinden olan Yavuz Sultan, Şah İsmail ile takıştığında İran ile ipek ticaretini yasaklamıştı. Ne var ki dört yüze yakın tüccar bu yasağı delerek ticaretlerini sürdürünce Yavuz’dan idam emri çıkmıştı.

Çıkmıştı ama kim infaz edecek?

Devrede allame  Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi var.

Heyetini topluyor, padişahın verdiği emri irdeleyince  bakıyorlar ki yargılanmadan verilen emir şeriata(hukuka) hukuka aykırı. Zembilli bu fetvayı Sultana tebliğ ediyor, o da geri adım atmak zorunda kalıyor. Aynı şekilde Fatih Sultan gibi bir hükümdarın İstanbul kadısı tarafından yargılandığını tarihler yazıyor. 

Şimdi ise başkanlık sistemini kurmak kolay da bunun alt yapısı tamam mı?

En azından ikinci bir Zembillin var mı? 

Daha açıkçası; devlet başkanının üzerine çıkabilecek ilmi bir ağırlığın, bir yapılanman, ve otoriten… Değilse gecekondu üzerine on katlı bina gibi olur.

Bu yapıt kısa sürede çöker… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi