57. Alay Yürüyüşü: “Artık Bizim Çocuklar da Geliyor”
Bu sene Çanakkale’de yapılan törenlerden belki de en mühimi, “57. Alay Vefâ Yürüyüşü”ydü. Târihi bir olay yaşanırken seyircisi değil, yaşayanı olmak istediğimden ben de katıldım. Yürüyüş, Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde, 7-8 yıl önce başlatıldı. Yıllardır, Anzak torunlarının gelişini seyreden köylülerden birinin “Artık bizim çocuklar da geliyor.” dediğini duymuştum o zamanlar.
Bu cümle o kadar anlamlı ki. Bir mola yerinde, otobüsteki gençlere ikrâm etmek için lokum almak istedim. Bir kutuda kaç tane var, yeter mi yetmez mi diye bakınırken dükkân sâhibi, “Gençlere mi dağıtacaksınız?” diye sordu. “Evet” deyince bir kutu uzattı. “Bu da benden olsun.”
Çok şaşırdım. Teşekkür ettim. Otobüs şöförü hâtıralarını anlatmaya başlayınca sebebini anladım. On yedi yıldır Çanakkale’ye ziyâretçi taşıyormuş. İlk zamanlarda mola verdiklerinde, “Orada ne var ki? Niye gidiyorsunuz?” diye soranlar, artık, “Bir Fâtihâ da bizim için okuyun.” diyorlarmış. “Artık bizim çocuklar da geliyor.” cümlesi, esâsında 82 yıl öncesine âit.
Yıl 1933. Ağustos ayında, târihçi, şâir Nihal Atsız ve arkadaşlarından oluşan 9 kişilik kâfile, Çanakkale’yi ziyâret için İstanbul’dan yola çıkarlar. Devletin Çanakkale’ye mesâfesinden rahatsızdırlar. Sırtlarında çantaları, kamp kurarak, günlerce kara savaşlarının yapıldığı tepeleri, vâdileri dolaşırlar. İlk defâ böyle ziyâretçilerin geldiğini gören ve içlerinde 57. Alay’dan gâzilerin de olduğu köylüler şaşırır ve çok sevinir. Çünkü tek tük gelen gâzilerden başkası uğramamaktadır. Her yerde İngiliz ve Anzak askerlerinin ebedî hâtırasına yükselen âbideler varken bizim şehitlerimiz ve âbidelerimiz mahzûndur. Ziyâretçiler, bir 57. Alay gâzisine:
“Dayı, bu gavur âbidelerini niye yıkmıyorsunuz?” diye sorunca şöyle cevap verir: “Hükûmetimiz kuvvetlensin inşallah o da olur efendi.”
Yine bu gâzi, yol tarif ederken domuz tehlikesi için uyarır: “Bu domuz da giden domuzdan yâdigâr kaldı. Buralarda onlar ürettiler.” Yol dediysem, yol mol yok. Kafile ellerindeki baltalarla yol açarlar.
İşte, ilk Çanakkale yürüyüşü böyle başladı. Dokuz kişi ile. Her sene artarak on binleri buldu. Zamanla bizim âbidelerimiz de yükseldi. Ama hâlâ, düşman Çanakkale’de “Buradayım.” diyor. Conk Bayırı’na ulaştığımızda, Şafak Âyini için gelen Anzak torunlarının yanına yanaşmayalım diye tedbir alınmıştı. Demirden barikat kurulmuştu. Gençlerin canı çok sıkıldı. Demek ki hükûmetimiz yeterince kuvvetlenmemiş.
57. Alay Vefa Yürüyüşü organizasyonu maalesef iyi değildi. 81 ilden 20 bin genç, aynı gün bir araya getirilmek yerine, peyderpey getirilebilirdi. Günlerce kamp yapıp yarımadayı dolaşabilirlerdi. Uzak illerden gelen gençler, neredeyse 25-30 saatlik yoldan sonra, geceyi tören alanında geçirdiler. Çadır yoktu ve çok üşüdük. O halde erkenden yürümeye başladık. Yürüyüşün bittiği Conk Bayırı’na otobüsler sokulmadığı için çok uzun bir mesâfeyi daha yürümek zorunda kaldık. Çünkü o bölge Anzaklara ve onların araçlarına tahsis edilmişti. Velhâsıl, 6 km diye söylenen yol çok uzadı ve yaklaşık beş saat sürdü. Gençler, çok perişan oldu. Dinlenmeden, yeniden yola düştüler. Bu yürüyüş, böyle mi olmalıydı? Yazık çok yazık…
Maalesef, devletin el attığı her faaliyet asıl vasfını kaybedip festivale ve ranta dönüşüyor. Niyet çok iyi ama, eksikler ve hatâlar, işi bu hâle getiriyor.
Bu yürüyüşün, devâm etmesi lâzım. Bu yüzden, hatâların tekrar edilmemesi lâzım. Elin oğlu binlerce km öteden geliyor. Bizim çocuklar buradan koşa koşa gitmeli.
Bu tip aksaklıklar benim gibileri etkilemez ama, hayâtında ilk defâ Çanakkale’ye giden gençler için iyi bir başlangıç değil. Dilerim, Gençlik ve Spor Bakanlığı, aynı hatâları, önümüzdeki sene yapmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.