Hepimiz FD’yiz...
15 Şubat 1999 tarihinde Abdullah Öcalan’ın yakalanarak Türkiye’ye geti-rilmesi, PKK saflarında büyük bir dağılmaya neden olmuştu. Baskılardan dolayı kaçma fırsatı kollayan çok sayıda terörist Öcalan’ın yakalanmasını fırsat bilerek örgütü terk etmişti.
PKK’nın aylık yayın organı olan Serxwebun dergisi bile aylarca Öcalan’ın yakalandığını sayfalarına taşıyamamıştı.
Örgütün dağılma sürecine girdiğini gören başta Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya, hemen Türkiye’ye “demokrasi”, “hukuk” dersleri ver-meye başlamış, olası bir idam kararının Türkiye’yi AB’den tamamen uzaklaştıracağı tehdidinde bile bulunmuşlardı.
PKK’ya yıllarca arka çıkan Batılı ülkelerin ve Ortadoğu’daki bazı devletlerin desteğiyle örgüt yeniden ayağa kaldırıldı. Örgüt safları sıklaştırılırken dağılmak üzere olan PKK yeniden yapılandırıldı. Sonrasında devreye “çözüm süreci” sokularak örgüt özellikle siyasi yönden palazlandırıldı.
Feridun Düzağaç Olayı
1999-2002 yılları arasında tek amacı Öcalan’ın idamını engellemek olan bir örgüt bugün Türkiye’nin en büyük tehdit unsuru haline dönüştü.
Hem de yasal görünümlü yapıları ve seçmen kitlesiyle…
“Türküm demeyin, rahatsız oluyoruz”,
“Sayın Öcalan demelisiniz”,
“Kürt hareketini tanıyın”,
“Terör örgütü demek bile hoş değil” gibi ifadeleri bırakın sokakta, özgürlüğün temel göstergeleri olan basın da bile söyleyemiyorsunuz.
Hemen yaftalamaya hazır kraldan çok kralcılar çıkıp, sizi bir tarafa çekip ötekileştiriyorlar.
Durum öyle bir hal almaya başladı ki, sosyal medyada, sokakta, hayatın her alanında PKK eksenli bir baskıyla karşılaşıyoruz.
Neredeyse her yerde; okulda, sokakta, toplu taşımada, takside; örgütün müziklerine, sloganlarına, propagandalarına maruz kalıyorsunuz.
Tepki gösterince etrafınızda artan garip bir kalabalıkla hemen tehdit ediliyorsunuz.
Bir benzeri de geçen hafta sanatçı Feridun Düzağaç’ın başına geldi.
Kendisinin bilinen eserlerinden biri olan “Ben kısaca FD” HDP tarafından izin alınmadan sözleri değiştirilerek kullanılmaya başlandı.
Feridun Düzağaç tepki gösterdi ve buna izin veremeyeceğini açıkladı.
Sen misin hakkını arayan, adalet isteyen, PKK’ya “dur” diyen…
Hemen sosyal medyada linç başladı. Yok efendim iktidar yalakası, yok şöyle, yok böyle, tehditler…
Düzağaç da hesabını kapatmak zorunda kaldı.
Kısacası Şerif Mardin’in “mahalle baskısı” tezi “Kürtçü mahalle baskısı” olarak yine depreşti ve sonuç aldı.
Hâlbuki Feridun Bey’in çok iyi biliyoruz ne iktidarla ne de siyasetle işi olmaz.
Acayip fotolarını gün boyu sosyal medyadan paylaşmayan, tutarlı, değerli ve milli hassasiyetlere sahip bir sanatçı.
İşte böyle olduğu için de birileri gibi olmuyor, olamıyor.
Şevval Sam gibi PKK’nın festivallerinde teröristin annesine plaket verseydi, Nejat İşler gibi “oyum HDP’ye” deseydi yere göğe sığdırılamazdı…
“Türküm demekten korkar oldum”
Feridun Düzağaç daha önce de milli hassasiyetlerinden dolayı iktidar çevreleri tarafından bile eleştirilmişti.
Nedeni ise katıldığı bir televizyon programında “Türküm demekten korkar oldum” demesiydi.
Düzağaç’ın sözlerinde ne kadar haklı olduğu, gelinen durum itibariyle memleketin nasıl bir noktaya getirildiği daha iyi görülmelidir.
Hiç kimse sahip çıkmasın. Hele o ikiyüzlü bir elinde silah, diğer elinde bıçak olup “özgürlük” sloganları atanlar Feridun Düzağaç’a hiç sahip çıkmasın, biz çıkarız.
HEPİMİZ FD’YİZ…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.