Asıl Davamız
Türkiye yeni bir seçime gidiyor. “Yaşanabilir bir ülke” sloganı aslında herkesin amacı. Her parti ne yapacağını beyan ediyor. Halkı kim ne kadar etkileyecek, ne kadar başarılı olacak, göreceğiz. Şunun şurasında bir ay kaldı.
Bizim bir davamız var; İslam. Bizim bir hedef kitlemiz var; tüm insanlık. Bizim bir coğrafyamız var, bütün dünya. Yani İslam’ı tüm insanlara anlatarak kabullendirme ve yeryüzüne hakim kılma davası.
Ne kadar başarılı oluruz, onu Allah bilir. Bizim için niyet ve amel esastır, başarı değil. Zafer Allah’ın elindedir, dilediğine verir.
Evet, Müslümanların amacı sadece içinde yaşadıkları toplumu kendileri için rahat yaşanabilir bir hale getirmekten ibaret olsaydı, çok da iddialı konuşmayalım ama her halde "hicret" gibi kendilerini ağır meşakkatlere katlanmak durumunda bırakan bir harekete girişmezlerdi. Çünkü Kureyşin kodamanları buna hazırdı. “Kafirun Suresi” için yazılan “nüzul sebepleri” bunu açıkça ifade eder.
Bugünkü demokratik ortamlarda Müslümanları sisteme katmak, fakat laikliği demokrasi için olmazsa olmaz şart olarak koşmak, dünkü Kureyş’in Peygamberimize yaptığı teklifler gibidir ve bizim için büyük bir tuzaktır. Bu tuzak, çağın en büyük felaketini bize yaşatmaktır. Önce imanımızı almak, sonra da kimlik ve kişiliğimizi yitirmek felaketi.
Kur’an’daki “insanların hevasına uymayın, sadece Allah Teâlâ’nın indirdiği ahkama/yasalara uyun” gibi ısrarlı uyarılar sayesinde asr-ı saadette düşülmeyen bir yanlışlığa, sistem bizi çekmektedir. İşte bu, Müslümanlar için düşülecek çok büyük tehlikedir.
Kur’an-ı Kerîm’in ısrarla uyardığı bir konudur bu “vahyi bırakıp da hevaya ittiba etme” sorunu. Heva, tanrı yerine konulup tapınılan bir şeydir. İnsan, kendine tapar onunla. “Kendi hevasını Rab edinmek” diye tabir edilir bu Kur’an-ı Kerîm’de ve uyarılır insan sürekli bu tehlikeden.
Peygamber Efendimiz (Aleyhi's Salatu ve's Selam) ın uyarısı da aynı doğrultudadır:
“Sizden bir kişinin hevası, Allah Teâlâ’nın bana indirdiği şeriata uymadıkça, o kişi Müslüman olamaz.”
Evet, başta din ve vicdan hürriyeti olmak üzere temel hak ve hürriyetlerin tahakkuku, ülkenin refah ve kalkınması, yoksulluk ve yolsuzluğun giderilmesi, gelir dağılımının dengelenmesi, sağlık, eğitim, ulaşım gibi hizmetlerin çoğaltılması, mutlu ve bayındır bir ülkenin inşası için bir partiye oy verilecektir.
Ama unutulmaması gereken bir gerçek vardır. Unutulmaması ve uğrunda her fedakarlığın yapılarak hayata geçirilmesi gereken bir gerçek. Bir dava. O da İslam’ın hayata hakim olması.
Seçime giren bütün partiler ister istemez anayasa gereği laik olmak zorundadırlar. Böyle olunca da yasama, yürütme ve yargıda İslam’ı bir kaynak, bir referans alma durumunda değildirler. İstisnasız hepsi de böyledir.
Kim hangi partiye oyunu verirse versin, ama her Müslüman, ileride bu ülkenin devletiyle ve milletiyle gerçek bir İslam ülkesi olma ülküsünden ve bu uğurda çalışma çabasından asla vaz geçmemelidir. Asıl davamız budur.
Seçim heyecanı bize asıl davamızı unutturmasın.