Suyumuz Değişiyor da Huyumuz Değişmiyor
Bu fani dünyada neyi paylaşamıyoruz? Bin yıl İslam bayraktarlığını yapan bu mübarek toprakların geçmişinde sevgi var, kardeşlik var, barış var, adamlık var, insanlık var…
Neler oldu ki havalar birden değişti, kafalar karıştı…
Hani rivayetlere göre “Deccal gelecek” diyoruz ya, geldi bile…
Bu kadar yalan, iftira, tertip, küfür, isyan Deccalliyet değil de nedir?
“Müslüman, elinden ve dilinden emin olunan insandır” diyor Allah Resulü.
Hani nerede? Elinde ki kriptoları sağa sola servis yaparak ümmeti birbirleriyle kapıştıran bir odak şimdi de Meral Akşener’i hedef aldı… Başkaları için de iğrenç dedikodular el altından dolaştırılıyor… İçimizdekiler de bu oyunlara alet oluyorlar…
Az düşünüyorlar, sorgulamıyorlar…
Kul hakkı hukuku diye bir anlayış da kalmadı.
Öyle ki ufak bir menfaat karşısında çark edenlerle, beşeri ideolojilerden laiklik ile sakız demokrasiye biat edilmesini milli bir görev olarak kabul edenlerin esiri olduk.
Huzurun baş faktörü olan İslam’ın kendisi ortalıklarda yok, şekli bir görüntü ile meşrepçilerin kendilerini masum görerek sebebiyet verdikleri dalaşma ortamında değerler yıkılmış, dökülmüş, harabeye dönmüş. Aslı yerine sahteleri, sahtekârları…
Vuruşma sonuçta ne için de belli değil.
Mesela, durduk yerde “Hilafet Hz. Ali’nin hakkıydı” yarasını deşmek kimin işine yarıyorsa? Veya camiye alternatif cemevi diye tutturmak da öyle…
Eskiden hak ve batıl çatışırdı, Lavrens’lerin kalemleri ile çizdikleri devletçikler araya girince çatışma kendi iç dünyamızda sıklaşmaya başladı.
Ortadoğu perişan…
Hangisine bakarsanız bakın o devletçiklerin hiçbirisi şu anda huzurlu değil.
Her birisi tükettiği suyu bile Siyonizm ırmağından kaşıkla taşımaya muhtaç ve sersefil bir durumda. Ana gövdeden koptular, bölündüler, gittiler, bittiler…
Sıra tek parça kalan Anadolu topraklarında...
Bizi bir sefer daha Kürt-Türk diye bölmek istiyorlar.
Böl parçala veya kendi içinden kapıştır, yönet...
Plan çok ustaca ve de sinsice, haince yürütülüyor.
Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan karar gereği Kırmızı Kitap’a son yazılanlara sıcak bakmak pek de doğru bir yaklaşım değil diye düşünürüm.
İstenen de o değil miydi?
Çizgisinden çıkan bir kesime şu an için haddini bildirmek çıkış yolu görülse de gelecekte bu kitap senin de başına işler açabilir…
Unutma, o kitap resmi ideolojisi ile Kırmızı Kitap’tır.
İşin doğrusu, kim nereye kadar haklı ve haksız, hatları henüz tam net değil.
Ortada dönen topun kurallarını sen ben belirlemiyoruz, sorun orada. Soruyorum, bu kadar cemaatçi nereden türedi?
Ve cemaat sürekli iktidarla neden uğraşıyor veya uğraştırılıyor?
Benzer soruları iktidara da sorabiliriz…
Şüphesiz bir gece yarısı tahliye operasyonunu usulüne uygun bulmadığımızdan kınadık, sorumlular hakkında gereği de yapılmalıydı.
Ancak, askeri vesayeti dize getirdiklerinde iktidarın rahat nefes almasını sağlayan savcı ve hâkimler kahraman olarak nitelenirken bu kez de en ağır ceza olan görevlerine son verilmesi her ne kadar iktidara ait değilse de, pek de adil bulmadığımı söylemiş olayım…
Ceza verilir, ama aç bırakacak kadar katı olmamalı.
Toparlarsanız, her birisi ülke kalkınmasına yönelik bir Lavrens oyunudur…
Anadolu toprakları benzerlerini Sultan Abdülhamit döneminde çok büyük bedeller ödeyerek yaşadı ve gördü. Şimdi aynı deliğe iki sefer sokulmak saflık ve de tedbirsizlikten öte değildir. Suyumuz değişiyor da huyumuz bir türlü değişmiyor…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.