Ne Olacak Bu Maden İşçilerimizin Hâli?
Maden işçileri deyince aklınıza ilk gelenler nedir?’ diye sorulduğunda çoğunuzun aklına, her gün işlerine ailesiyle helalleşerek giden ve en ağır koşullarda can korkusuyla çalışıp en düşük maaşı alan insanlar gelir… Kömür karalı yüzleri ve ışıklı sarı renkli baretleriyle adeta dünyadaki adaletsizliğinin, dengesizliğinin simgesi olarak gösterilir…
Onca imkânsızlık ve ihmallerle donatılı olduğu halde o denli “saygı” uyandıran bir meslektir ki madencilik; bizim şovmen siyasetçilerimiz ve bakanlarımız, her ilk ramazan günü akşam haberlerinde iftarlarda bu meslek grubuyla görüntü verip karizmalarından faydalanırlar!
Tarihi filmlerde dikkat ederseniz güç ve otorite sahipleri tarafından yönetilen insanlar, en ufak itaatsizlikte bile sahipleri tarafından "maden ocaklarına” çalışmaya gönderilmekle tehdit edilirler… Hatta bu tehdide maruz kalan köleler işlerini daha bir şevkle yaparlar ve sadakatlerini perçinlerler. Demek oluyor ki, o zamanlarda “köle” olmak “maden işçisi” olmaktan daha iyi bir durummuş!
Aslında günümüzde de değişen bir şey yok! Yaşanan musibetlerde ders olmuyor “sorumluluk” makamında oturanlara… Öyle bir iğrenç ve dirençli bir sistemmiş ki bu “emekçi-işveren-devlet” çarkı; kimse kul hakkı üreten, adaletsizlik ve mağduriyet üreten bu sistemin çarkına çomak sokamıyor! Yapanın yanına kâr kalacak şekilde tasarlanan bu sistem ağır bedeller ödetmesine rağmen hâlâ maden işçilerinin mağduriyetlerini ve imkânsızlıklarını ortadan kaldıracak hamleler atılmıyor!
Bakıyorsunuz gelişmiş ülkelerde ağır işçi sayılan maden işçilerinin aylık kazançları TL bazında 5 bin TL’den aşağı değil… Ekstrem bir örnek olacak ama mesela Avustralya’da bir maden işçisi ayda 17 bin dolar ücret alabiliyor! Bir maden işçisinin günlük “40 TL” karşılığında günde 12-14 saat yerin yüzlerce metre altında çalışmaya “mecbur” bırakılması, gerçekten vicdan sahibi yöneticileri düşündürmeli ve mahcup etmeli!
Gelelim çalışma şartlarına… Hani Soma faciası yaşandığında, bu işlerin doğasında bu tip ölümlerin olduğu vurguladıktan sonra başka ülkelerde de bu tip kazaların yaşanabildiğine örnek olsun diye, 2014 yılı Türkiye’sinde 1862 İngiltere’sin deki maden faciasını örnek gösterilmişti ya… Gerçektende Türkiye’de madencilik sahasında 1862 yılı İngiltere çalışma şartları hüküm sürüyor desem haksız sayılmam: Maden ocaklarımızdaki üretim koşulları ilkel ve işçiler örgütsüz. Çalışma Bakanlığı sendikal örgütlenme özgürlüğünü güvence altına alacak uygulamaları hayata geçirmiyor. Hala bu sektörde kayıt dışı kaçak işçi çalıştırılmakta... Bilhassa doğu ve Güneydoğu bölgemizde hâlâ izinsiz ve kaçak olarak işletilen maden ocakları var… En önemlisi ise, 2004’te çıkarılan bir yasayla madenler üzerindeki devlet inisiyatifinin özel sektöre terk edildi; politik, konjonktürel, ahbap-çavuş ilişkileri ile oyuna sokulan özel sektör yapılan ibretlik sözleşmelerle dokunulmaz kılındı ve kamu çıkarının önünde tutuldu! Daha da beteri ve başlı başına bir milli güvenlik sorunu olan bir gelişmeye kapı açıldı: Ülkenin kendi madenlerini kontrolü imkânsız hale geldi, adeta sömürgelerdeki gibi yabancı sermayeye madenleri dışarıya satma izni verildi. Kamu denetimleri ve kamu adına denetim yapan teknik nezaretçilerin raporları ise evlere şenlik!
İşte tüm bu keşmekeşlik ve hengâme içerisinde en ağır bedeli maden işçilerimiz ve aileleri ödüyor!
Hülasa
Bireysel ölümlerin zaten haber değeri taşımayacak derecede zirve yaptığı ve olağanlaştığı bu ülkede, iş kazası sonucu yaşamların yitirmeleri de artık önemsiz hâle gelmeye başladı! “Facia” desen onun da “asgari” sınırı 301 artık! Şehitlik dağıtarak vicdan tatmini yapmaktan öte; özelde maden işçilerimizin, genelde tüm emekçilerimizin öncelikli sorunları çözülmeli ve ivedilikle yaşatılan mağduriyetler giderilmelidir…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.