Kırım Sürgünü
Bir 18 Mayıs gecesiydi…
Ansızın çalan kapılar ve karşınıza dikilen Sovyet askerleri…
Sert ve acımasız, Stalin’in talimatını aktarıyorlar.
Hemen evlerinizi boşaltın.
Önce eşya alabilecekleri bildiriliyor ama sonra o da yok…
Öylece çıkacaksınız, evinizden, yurdunuzdan…
Her şeyi ama her şeyi bırakacaksınız geride…
18 Mayıs’ta evlerinden sökülen Kırımlılar 1 Haziran’a kadar sürgün edilmiş olacaklar…
Talimat böyleydi.
Yüzbinlerin sürgünü başladı böylece… 18 gün sürdü…
Ama acısı yarım asırdan fazla…
…
Kırım bizim B planı şehzademiz.
Malumaliniz Osmanlı’nın başına bir şey gelecek olsa, mesela nesebi kurusa devam ettirecek olanlar Kırım hanlarıdır.
Osmanlının bir nevi B planı şehzadesi Kırım hanlığıdır.
Kırım Türk âleminin en nadide köşelerinden biridir.
Nadidedir, zira Bahçesaray gerçekten dünyanın en harika şehirlerinden ve kültür merkezlerinden biridir.
Nadidedir, zira Kırım’ın acıklı tarihi onu merhamet, hörmet ve şefkatle kucaklamamızı icap ettirir. Kristal gibidir, el’an kırılgan bir yapısı vardır..
Kırım Tatar Türklerinin başına gelenler Osmanlı mirası üzerinde oturanlara büyük sorumluluklar ve yönetim bilinci verir. Milli şuur uyanıklığı ile tarih ve devlet bilinci Kırım’a sahip çıkmamızı Ankara’ya veya İstanbul’a sahip çıkma kadar ehemmiyetli kılmaktadır.
Kırımlıların Stalin dönemindeki acımasız sürgününün bir sene-i devriyesini daha idrak ediyoruz.
Mayıs ayı gelende 1944 yılından beri Kırımlıların yürekleri dağlanır.
Evlerinden barklarından gece vakti sökülüp alınan Kırımlılar bir gece vakti hayvan vagonlarından mürekkep bir trene doldurulur ve Özbekistan’a sürgün edilirler.
Bu öyle bir sürgündür ki, 180 bin Kırımlıdan ancak yarısı sağ çıkabilmiştir.
Bu rakam sadece Özbekistan’a sürgün edilen Kırımlılarla ilgilidir. Bir de Sibirya gibi Rusya’nın başka bölgelerine yapılan sürgün var. Mari, Kazakistan ve başka oblastlara… Oralarda da on binlerce Kırımlı hayatını kaybetti.
Kaybolup gittiler.
Tren vagonları havasız ve bunaltıcı. Nefes alacak deliği yok. Düşünebiliyor musunuz, namusunu her şeyin üstünde tutan Kırımlı kadınlar büyük abdestleri gelende kimseye bir şey diyemeden çatlayıp gittiler. Vagonlarda tuvalet yoktu. Yüzlerce kişi bir vagona sıkıştırılmıştı.
18 gün sürdü bu acımasız yolculuk…
Hiçbir günahları yoktu oysa…
Hatta Kırımlıların şanlı evlatları Sovyet cephesinde Almanlara karşı savaşmıştı da…
Kimi madalya ile döndü ülkesine.
Fakat gelince ne görsün… Ne ana var, ne baba, ne bacı…
Hepsi yurtlarından sökülüp atılmıştı.
Evlerinde şimdi Ruslar oturuyordu.
Stalin’in iskân politikası acımasız komünizm rejimi ile birleşince Kırımlıların başına gelmedik kalmadı. Ayrıca etnik düşmanlık da cabası idi. Zira Kırım tatarları tarih boyunca Ruslara kök söktürmüştü. Şimdi belki de onun intikamı alınıyordu.
Henüz Rus knezliği rüştünü ispat edememişken, Rus derebeyleri bir araya gelememişken gerek kazan tatarları, gerek Kırım tatarları gerekse diğer Türk boyları tarih boyunca Moskova’yı hâkimiyetleri altında tutmuşlardı.
Derin bir intikam söz konusu idi.
Mayıs’ta başlayan ve evlerinden hiçbir eşyalarını bile alamadan hayvan katarlarına kondurulup götürülen ve yolda kimi öldürülen; kimi açlık, susuzluk ve hastalıklardan kırılan Kırımlılar nihayet Abdülcemil Kırımoğlu’nun 70’lı yılların sonlarına doğru başlattığı açlık grevleri ile dünyaya seslerini duyurdular. Sonunda da ülkelerine zor da olsa döndüler.
Ukrayna ile Rusya arasındaki çekişme ve çatışma sayesinde dönüş biraz kolay oldu. Ama şimdi Rusya’nın işgali ve AB’nin Ukrayna’yı kışkırtması sonucu oluşan zor zamanda Kırımlıların hali daha kötü.
Bugün Kırım Tatar Türklerinin sürgününün yıldönümünü yaşıyoruz.
1 Haziran demek Stalin’in emrinin Kırım’a yönelik soykırım ve sürgün politikasının nihayetlendirileceği kesin tarih demek.
Kararlılıkla uygulanan bu politika bugün de modern zamanların başka veçhesiyle yaşatılıyor.
Kendi ülkesinde Kırımlılar toparlanmaya tekrar vatanlarına ısınmaya başlarken tarihin acımasız döngüsü yine başlarına çöktü.
Türkiye Suriye, Irak, Mısır, Libya, İran, Afrika ve topyekün Ortadoğu bataklığında politika üretmeye çalışırken Kırım’ı unutmamalıdır.
Kırım bizim kuzey kapımızdır.
Sadece Kırımlının başına geleni anmakla olmaz.
İsmail Gaspıralı unutulmamalıdır. Onun dilde fikirde işte birlik stratejisi de…
Kitapçı: Cengiz Dağcı’nın Kitapları
Kırım’ı ve Kırımlıların nasıl insanlar olduklarını öğrenmek istiyorsanız Cengiz Dağcı’nin romanlarını okumalısınız.
KORKUNÇ YILLAR, 1956
YURDUNU KAYBEDEN ADAM, 1957
ONLAR DA İNSANDI, 1958
ÖLÜM VE KORKU GÜNLERİ, 1962
O TOPRAKLAR BİZİMDİ,1966
DÖNÜŞ, 1968
GENÇ TEMOÇİN 1969
BADEM DALINA ASILI BEBEKLER, 1970
ÜŞÜYEN SOKAK, 1972
ANNEME MEKTUPLAR 1988
VE HATIRALARI yani YANSILAR 1, 1988
Yansılar 2 1 990
Yansılar 3, 1991
Yansılar 4, 1993
Benim başkanlığım zamanında Türkiye Yazarlar Birliği olarak Cengiz Dağcı’ya büyük ödülü vermiştik. İngiltere’den gelmesi için hayli uğraşmıştık ama hanımı izin vermemişti. Çok gelmek istemişti, olmadı.
1960’lı yılların ortalarından beridir Cengiz Dağcı okuyorum. Varlık Yayınlarının o küçük el kitapları arasında basılırdı ilk romanları… O Topraklar Bizimdi, Korkunç Yıllar ve Yurdunu Kaybeden Adam elimden hiç düşürmediğim romanlarıydı. Yine Varlık’tan çıkan bir başka Cengiz romanı ile… Cengiz Aytmatov’un Toprak Ana’sı ile…
Böylece Anadolu dışında da bir biz olduğunu öğreniyorduk. Onların toprağa olan ünsiyeti ve fakat bizim gibi bağımsız olamayışları kendi vatanlarında gurbeti yaşamaları, çektikleri ıstıraplar genç dimağımı Türklük dünyası ile yoğurdu.
Bir Beyit?
YURDUMUN DIŞINDA DA
BAŞKA TÜRKLER YAŞARMIŞ
ASIRLARDAN BERİDİR
TÜRK KALMAYI BAŞARMIŞ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.