Hızla Artan Vicdansızlar ve Duyarsızlar Nüfusu!
Her şeyin hızla değişip dönüştüğü günümüz dünyasında, ‘zulüm’ ve ‘zalim’de değişiyor! Eskiden gâvur Atlantik ötesinden gelir; tezkereler çıkartır, meşru bahaneler bulur, BM’den olağanüstü toplanmalar ve kınamalar çıkartır, çekiç güçlerini konuşlandırır, üslerini savaşa hazır konuma getirir, akabinde ve detayında pastadan dilim paylaşacağı yancı devletlerle bir araya gelir Müslümanların üzerine tonlarca bomba yağdırırdı! Körfez savaşı ve Afganistan tecrübesinden sonra konsept değişikliğine giden emperyalistler, gerilimlerin ve çatışmaların düzeyini kendilerinin belirlediği bir istikrarsızlık içerisinde, yeni bir yöntemi başarıyla hayata sokmaya başladı.
Ortadoğu, Afrika, Asya ve Uzak Asya’da “Müslümanlar Müslümanlara kırdırılıyor” Böylece hem ‘dünyanın zalim jandarması’ imajından kurtulmuş oluyorlar, hem de maliyeti düşürmüş oluyorlar! Çöktükleri ülkelerin kaynaklarına da kendi belirledikleri fiyat ve şartlarla el koyuyorlar. Ters esmeye başlayan “Arap Baharı”ndan üşütmeye başlayan ülkelere ve başta Mısır olmak üzere diğer Ortadoğu ülkelerine de “kabaca” böyle bakmak lazım…
Albert Einstein “İnsanlığın kötülük yapmasından daha çok, olanlara seyirci kalan insanın çokluğu tehlike yaratmaktadır.” sözünü İkinci Dünya Savaşı ve döneminin kriz yıllarında dillendirmişti. Eğer Einstein günümüz şartlarında yaşasaydı, bu feci ‘duyarsızlık’ ve ‘vicdansızlık’ kombinasyonun zararlarına daha fazla şahit olmama adına, beyninin ve tefekkürünün zekatını insanlığa vermez, tipik bir marjinal gibi elini ayağını her şeyden çekerdi!
Endüstri toplumunun ‘Ağ Toplumu’na yerini bıraktığı, bilişim ve iletişim teknolojilerinin zirve yaptığı, bilgi ile insan arasında engellerin bir bir kalktığı çağımızda, “insani” olan ne varsa kafalarda, yüreklerde ve davranışlarda yok olmaya yüz tutuyor.
Yolda ezilmiş bir kedi görünce her haliyle bu görüntüden rahatsız olan ve etkilenen dünya vatandaşları, Breivik denen manyağın Norveç’te masum insanları katletmesi karşısında haftalarca dünyayı çalkalayan dünya vatandaşları, Müslümanların birbirini vurmasına o kadar alıştı ki, bu duyarsızlıklardan Müslümanlar da payını almaya başladı!
Öte taraftan Müslümanım diyen ülke yöneticileri, “devletlerarası diplomasi duygusallık kaldırmaz” ilkesi ile “Ey iman edenler, sizden olmayanları (Yahudi ve Hıristiyanları ve işbirlikçi münafıkları) sırdaş (müttefik) edinmeyin...” ilahi ilkesi arasındaki dengeyi tutturamıyor ve apaçık düşmanlık edenlere karşı tavırlarını netleştiremiyorlar!
Hızla dünyevileşen, çıkarları ve bencillikleri ağır bastığında rahatlıkla Allah’ı devre dışı bırakabilecek bir savunma mekanizması geliştirebilen Müslümanların çoğunluğu; “güç, para, otorite, iktidar ve tüketim çılgınlığı” putlarını inançlarına bulaştırmış durumda maalesef… Yaşanan “vicdân-sûz” hadiseler sonrasında kafalarını yastığa koyduklarında kulaklarından başlayıp tüm vücutlarını bu vicdan hissi kemirmez mi?
Hülasa
Teşbihte/temsilde hata olmazmış; arkadaşlarını aslanlar yerken seyreden zebralar var ya… Hani, koskoca ormanlar kralına sayıca fazla olduğu halde kafa tutmaya maçası yemeyen, “sallabaşını koru hayatını” mantığındaki hayvan tebaası… Tıpkı onlar gibi olduk! Mısır, Irak, Filistin, Mali, D.Türkistan, Karabağ, Arakan, Türkmen illeri, Afganistan, Suriye vs hepimiz aynı topraklarda otlanıyor ve sıranın kime geleceğinden bîhaber olarak yayılmaya devam ediyoruz!
Hiç akletmiyoruz! Tıpkı onlar gibi, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” tadında yaşanıyor her şey…
Oysa nihayetinde Allah’ın dediği olacaktır… Biz biliyoruz ki “Bakara 214 ve Âl-i İmrân 142” gereğince sınanacağız…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.