Seçmek ve Karar Vermek
Seçmek, karar vermektir; bir irade beyanında bulunmaktır; temyiz etmek, mümeyyiz sıfatıyla insanlar, olaylar, fikirler, guruplar, değerler, imkânlar arasında ayrım yapmaktır.
Seçmek, yapmış olduğumuz ayrımlarla şeyler arasında gördüğümüz farklılıklara dayanarak onlar arasında kendimize yakın, benzer, faydalı ve aynı zamanda doğru, iyi, güzel olan lehinde karar vermektir.
Karar vermek, her türlü zorlayıcı ve hürriyeti ortadan kaldırıcı nedenselliğin dışında hür bir şekilde hareket edişle gerçekleşmediği takdirde karar, bizim irademizin dışında olan ve irademizi esir alan etkiler tarafından belirlenmiş olur. Bu, insanın karar verme ve seçme imkânını kaybetmesi demektir. Böyle bir durumda alınan kararlar ahlakilikten uzak ve bizi mesuliyetten de uzaklaştıran eylemlere neden olurlar. Hürriyet ve mesuliyet vasıflarına sahip olmayan bir eylem de ahlakilik vasfını yitirir.
Yaptığımız tercihlere ve verdiğimiz kararlara göre hayatta yol alıyoruz. Bizi dünya içinde geleceğe doğru yolculuk halinde hareket ettiren şey, kararlarımız ve tercihlerimizdir. Dikkat etmemiz gereken, kararlarımız ve tercihlerimizin bizi memnun etmesinin yanında başkalarına zarar vermemesi ve onları rahatsız etmemesidir. Çünkü bazı karar ve hareket etme tarzlarımız başkalarını mağdur edebilir ve dünyaların yıkılmasına neden olabilir. Dünyaları yıkmayan, başkalarını gözeten ve onları üzmeyen ve onların dünyalarını alt-üst etmeyen kararlar, tercihler ve hareket etme tarzları saygıya layıktır. Ama tersi durumda geriye, sadece bencillikten doğan ve hiç de saygıyı hak etmeyen kararlar, tercihler ve hareket etme tarzları kalır. Saygıyı hak etmeyen karar, tercih ve hareket sahipleri de günden güne gözden düşerler ve insani varoluşlarının değeri azalır. Çünkü onlar, kendi cehennemlerine başkalarını da çekmek için uğraşan bencil ve sadist insanlardır. Başkalarının mutsuzluğu, huzursuzluğu, ıstırabı üzerine mutluluk, huzur ve haz elde edilemez. Ayrıca bu manada tek başına mutlu olmak utanılacak bir şeydir. Bu şekilde davranmaya çalışanlar hasta ruhlu veya ahlaki körleşme içerisinde olan, bundan dolayı da kendi izzet-nefislerine, haysiyetlerine, şereflerine özen göstermeyenlerdir.
Siyasette, sporda, ticarette, eğitimde, gündelik ilişkilerde medeni durumun vahşeti ilkel durumun vahşetini geride bırakmaya başladıysa, “insanlık acaba nereye gidiyor?” diye sormamız gerekiyor.
İlkel doğa durumunda “insan insanın kurdu” iken, aklın ortak işleyişiyle herkesin menfaatine olan bir duruma geçiş insanlık için önemli bir ilerleme sayıldığı halde bugün insanların doğalarından kaynaklanan “başkasının cehennemi olmak” ilkelliğinin zaman zaman ortaya çıkması, insanlığın içinde bulunduğu medeniyetin sorgulanmasını gerektiriyor.
Evet, günümüzün medeniyeti sorgulanmalı ve ortadan kalkan üst manevi otoritenin sadece söylem nazarından çıkarılıp tekrar vicdanlara hakiki manasıyla yerleşmesi sağlanmalı. Madde üzerinde egemenlik kuran aklın ruh ile ilişkisi üzerine eğilmeli, bedene ve onun ihtiyaçlarına hitap eden uyarıcıların ruhun ihtiyaçları lehinde tercih edilmeleri için değer eğitimi üzerinde durulmalı.
Bugünün eğitim anlayışı ve uygulamalarıyla bunu yapmak zor görünüyor. Çünkü bugünün eğitimi, doğru karar alma, doğru tercihlerde bulunma, güzel olanı takdir etme gibi hayata ilişkin insan yetiştirme pratiğinden çok uzak görünüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.