Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Güven

Güven

Yargıya güvenmiyorum.        

Silahlı Kuvvetlere güvenmiyorum.

MİT’e güvenmiyorum.

Cemaatlere güvenmiyorum.

İktidar ortaklarına güvenmiyorum.

Muhalefet ortaklarına güvenmiyorum.

Medyaya güvenmiyorum.

Üniversiteye güvenmiyorum.

İş dünyasının güvenilecek neresi var?

Milli Eğitime güvenmiyorum.

Ee kime güveneceğiz?

“Allah’a güven, sâye sarıl, hikmete râm ol

Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol”

Güvensizlerin güveneceği bir yer var ya ötesi gam değil.

Akif’in dediği gibi Allah’a güvenmek galiba en iyisi…

ARTIK KÖŞE YAZARLARINI OKUYORUM

Eskiden neydi öyle gazeteleri okumak istemezdiniz.

Yani bundan birkaç yıl evvel…

Hemen herkes rüzgâra kapılmıştı.

Ne saadetli bir basın dünyamız vardı…

En garibanları yetmez ama evetçilerdi. Geri kalanı sanki anayasa değişecekmiş gibi, sanki Türkiye demokratik ülkelerin en demokratı oluyormuş gibi birbirlerini pohpohluyorlardı. 

Altanlar, Hasan Cemaller, Gülay Göktürkler, Etyenler, Emre Aközler, Engin Ardıçlar, Ali Bayramlar şunlar bunlar kim varsa basında aynı türküyü söylerdi hep… Liberaller İslamcı basının göz nuruydu. 12 Eylül’ün basınını oluşturan ekip şimdi de bu yeni rüzgârı, halkın iktidarı ile paylaşmak tenezzülünü gösteriyorlardı. Bizim mahallenin acemi kalemleri liberal üstadlarının iltifatlarına mazhar oluyorlardı. 

Köşe yazarları belli başlı ikiye ayrılırdı.

Birinciler önemsizdi onların devri kapanmıştı. Ulusalcılar diye suçlandılar… Bir kısmı Aydın Doğan’ın gazetesinde idi…

Fakat rüzgârdan onlar da nasibini almışlardı.

Demokrasi gelişiyordu. Kürt sorunu çözülüyordu. İktidar çok çok güzel işlere imza atıyordu.

Sonra ne oldu?

Ne olduysa iyi oldu.

En azından köşe yazarları okunacak duruma geldiler.

Artık Abdülkadir’i okuyorsan Akif’i de okuyacaksın, Mümtazı okuyorsan Ahmet’i de göz ucuyla ne cevap yetiştirmiş acaba diyeceksin. 

Ahmet Taşgetiren bile okunabilir artık on beş yıl öncesi gibi…

Gülay Göktürk’ün satır aralarından çöküşün psikolojisine dair izlenimler edinebilirsiniz.

Yandaş ile yanaşma, ulusalcı ile milliyetçi, demokrat ile Cumhuriyetçi gibi basit de değil ayrışmalar artık…

Bence okunmayan kitinleşmiş köşe yazarlarını kurtardı bu son süreç…

Hepsi aynı türküyü söylemiyor artık.                

Hasan Cemal ile Ekrem Dumanlı, Altanlarla Fetvacı hoca, Abdurrahman Dilipak ile Mehmet Barlas bütün bütün gazeteciler söz birliği içindeydiler.

Yandaş ile yanaşma tartışması, cemaatin kumpası hiçbiri yoktu.

Huzur içinde mutmain iyi bir paylaşım içindeydiler…

Ama okunmuyorlardı.

Şimdi güzel oldu. Artık çapraz okumalar yapabiliyoruz.

Hasan Karakaya Erdoğan’ın eski arkadaşlarıyla bir araya gelerek “aman ha” dediğini yazıyor. Öyle ya Ak Parti içinde öteden beri derin derin muhasebe tavırları taşıyanlar da yok değilmiş.

Bunları da Gülay Göktürk’ün yazısından elde ediyorsunuz. Partinin çizgiden çıktığını düşünenler birazcık yukarıdakilere ders vermenin iyi olacağını ileri sürüyorlar.

AHMET HOCA SAZI ELİNE ALIR MI?

Seçimlerden öyle başkanlık filan çıkmayacağı anlaşıldı.    

Türkiye’deki parlamenter sistemin çok köklü tutamakları olduğunu daha evvel yazmıştım.

Şimdi Sayın Davutoğlu da buna işaret ediyor.

Seçim sonrası için ilan ettiği deklarasyon aslında Sayın Cumhurbaşkanını kızdırsa da Ahmet Hocanın niyetini açıkça ortaya koyuyor.

Pekala başarabilir mi?

Aslında seçim sonrası için Saray ile parlamento arasında yeni gerginliklerin ve yeni uzlaşmaların gündeme gelebileceğini söyleyebiliriz.

Acaba nasıl ittifaklar, ne çeşit senaryolar şaşırtacak bizi göreceğiz.

İstanbul’daki derin ittifak seçim sonrası tekrar Ahmet Hoca’ya inisiyatifi bırakacak mı yoksa Ak Parti içinde yeni bir lider arayışına mı gidecekler bunu da göreceğiz.

RUBAİ

Menzile varır mı bilmem karda kışta araba
Bak tekledi şimdiden ilk zor yokuşta araba
Gitmen gereken yerin çizdin mi her köşesini
Son tur başa sarmasın tekrar, ‘varış’ta araba

 

KİM YAPTI

Ku­la­ğım te­le­viz­yon­da­… Baş­ba­kan hep­si­ni ken­di­si yap­mış gi­bi hay­kı­rı­yor. İs­tan­bu­l’­un Fet­hi­’ne gön­der­me ya­pı­yor.

Fa­tih ile bir mu­ka­ye­se var zım­ne­n…

Bo­ğa­za tüp ge­çi­di kim yap­tı? Dün­ya­nın en bü­yük ha­va ala­nı­nı kim ya­pı­yor? Üçün­cü bo­ğaz köp­rü­sü­nü kim?

Kim­ler uza­yıp gi­di­yor­du ama be­nim de ak­lı­ma şu mu­zır­lık gel­di. Fa­tih uya­nıp bak­sa ki o fet­het­ti­ği ve şen­len­dir­di­ği şeh­rin ca­mi mih­ver­li me­de­ni­yet ol­mak­tan çı­ka­rıl­mış; her ta­raf­ta to­wers­lar, avm­ler, pla­za­lar, var­yap usu­lü Fi­ra­vun­la­rın yap­tık­la­rın­dan da­ha kor­kunç şeh­re aba­nan söz­de ko­nut si­te­le­ri­… ne der­di aca­ba?

“Kim yap­tı ulen bun­la­rı?”

“Kim bu şeh­rin si­lu­eti­ni mah­vet­ti? Kim İs­lam şe­hir mi­ma­ri­si­nin ır­zı­na geç­ti?”

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi