Seçim Kavşağına Girerken Son Çıkış
HDP’nin barajı aşması çok yüksek ihtimal. Taha Akyol Konda’nın yorumundan yola çıkarak böyle yazdı.
“Aksine bir sürpriz olsa bile HDP’nin oylarında ciddî bir artış olacağı belli.”
Eskiden olsa; uluslararası camianın, bu partinin seçimde alacağı sonuçlara göre Kürt nüfusunun genel nüfus içindeki oranı bakımından bir takım iddialarından korkulurdu.
Onlar hep geride kaldı. Bir anlamda çözüm sürecinden daha büyük bir kazanım elde edildi farkında olunmadan…
Ak Parti’nin ezici çoğunluğu ister istemez onu frenlemek aşkına HDP’nin barajı geçme stratejisinin genel kamuoyu ile paylaşılması sonucunu doğuruyor.
Selahattin Demirtaş’ın “biz dar bir alana hapsetmiştik kendimizi, artık buradan çıktık” sözünü de hatırlatan Taha Bey, HDP’nin iyi okunması gerektiğinin altını çiziyor.
AKP de ders almalı dediği yazısında şöyle diyor Akyol:
“Böyle bir seçmen tablosundan AKP’nin alacağı ilk ders, yüzde on barajının HDP’yi motive etmiş olmasıdır. Yüzde beşlik bir barajla daha sağlıklı ve asli eğilimleri yansıtan bir seçim tablosu ortaya çıkabilirdi.”
Ben de tam buradan devam etmek istiyorum.
Baştan beri bir darbe anayasası olan 12 Eylül Anayasası’na karşıyım.
Yüzde 90’ların arasında değil yüzde sekiz buçukların arasındayım yani…
O zaman da mahpusluk sonrası yedek subay kıyafetimle sandığa gidip renkli oy pusulasını yani “Hayır Oyunu) sandığa göstere göstere attım.
Yönetimde istikrar palavrası bir faşist dayatmadır. 12 Eylül dayatmasıdır.
Bugün de, Yönetimde İstikrar lafının el’an bir yutturmaca olduğunun bilincindeyim.
Sahte istikrar, rıza ile otoriterleşmeye götürür sistemi.
Sahte bağlılıklar, parti içi koalisyonlar vesaire...
…
Seçime giderken manzara ne?
Aileler parçalanmış, ama siyaset de önemsiz hale gelmiş… Traji-komik bir tablo…
Liderler kavga edip bağırıp çağırıyorlar ama vatandaşın umurunda değil görmüyor musunuz?
Hiç kimse gerçek taraftar değil yani…
En muhafazakâr ailelerde bile oyların paylaştırılacağı anlaşılıyor.
Baba Milli İttifaka verecek. Ne de olsa Erbakan ile Yazıcıoğlu’nun hatırası var. Belki de önceki seçimde Ak Parti’ye verdi. Karısı MHP’de ısrarlı. Oğlu iş bulmuş Ak Parti’de devam ediyor. Öbür oğlan cemaat okullarında yetişmiş ya da arkadaşları var; bu sefer CHP reklamında olduğu gibi CHP diyebiliyor. Kız biraz radikal. HDP’nin barajı geçmesinin önemini anlamış ve HDP’ye oy vereceğini söylüyor. Ne kadar enteresan tablo değil mi?
Bu halkın barajı kendi kendine aşmasının işaretidir.
Fakat sağlıklı mı değil mi bilemem.
Çok bilmiş siyaset bilimciler karar versin, ya da araştırsın.
Her türlü baraj temsilde adaletin düşmanıdır.
Temsilde adalet olmazsa, yönetimde istikrar sahte bir istikrardır. Elbette ki en masum yüzlüyü bile diktatör heveslerine kaptırıverir.
Önceden bu prensipler partileri birer koalisyon halinde istikrara götürüyordu. Gizli bir koalisyon. Mesela ANAP tam bir koalisyondu. 12 Eylül’ün eseriydi.
Demokrasimiz ne sancılar çekti bu darbe sonrası seçim sisteminden, partiler yasasından, vesayetten…
Partisi bugünkü barajı geçemeyecek birçok parti genel başkanlarını Meclis’e sokmuştu. Kötü mü oldu?
Ne vardı mesela gerçek siyasi hareketler Meclis’te temsil edilseydi?
Siyasi tecrübelerden Meclis yararlansa, insanlar Meclis TV seyrederken birazcık kalite görseler ne vardı? Ecevit’in mesela (seksen sonrası)tek başına Meclis’te verdiği konferans gibi hitabetler kötü mü oldu?
Mesela Muhsin Yazıcıoğlu’nun ‘bağımsız seçileceğim’ diye partisi dışında seçime girmenin ağır psikolojisine duçar olacağına, etrafında toplanan ve gerçek temsili sağlayabilecek kendi çapında bir hareket olmasının ne zararı vardı?
En azından barajın yüzde beşlerde olması halinde birçok sahtekârlıklar, sahte ilişkiler, sahte aidiyet duyguları yerine; özgün ve kendine güvenen dürüst temsiller, taraftarlıklar, adanmışlıklar mevzubahis olacaktı.
İnsanımızı bozdu bu sistem.
İki yüzlü yaptı. Riyakâr yaptı. Gemisini yürüten kaptancılık, lider dalkavukluğu, parti içi demokrasinin lafta kalışı, hatta yeni hegemonik yapılanmalar gırla gitti.
Baraj olmasaydı irili ufaklı ama özgün fikirler ve fikirlerin gerçek önderleri parlamentoda temsil edileceği ve millet de öyle ya da böyle kendini tam anlamıyla Meclis’te addedeceği için yani parlamento, Hüseyin Avni Bey’in deyişi gibi milletin Kâbesi fonksiyonu yürüttüğü zaman bugün yaşanan kutuplaşmalar ve tersine dönmüş ehram görünüşü olmayacaktı.
Üstadın dediği gibi tersine dönmüş ehramdır siyaset dünyamız.
Eğer baraj olmasaydı terör örgütü hakkında seçim öncesi yapay olarak yaratılan korkular da mevzubahis olmayacaktı.
Zira HDP belki de gerçek oyunu alacaktı. Yani yüzde beş ila yedi arasında bir bandda gidip gelecekti.
Şimdi o kadar Kürt sorununu çözüm süreci diye örgütle bile masaya oturma maceraları hatırlarda dururken, barajı aşıp da istikrarsızlığa meydan verecek bahanesiyle(yahut başkanlık sistemine geçişi engelleyecek-bazıları böyle anlamak istiyor) hele hele HDP gerçek anlamda siyasallaşırken onu terör örgütüne yapılmayan bir muameleye tâbi tutmak, siyasî etik açısından da doğru bir davranış olmasa gerektir.
Eğer barajı kaldırsaydınız, HDP bugünkü gibi barajı geçtiği takdirde 60’ın üzerinde vekile sahip olmayacak, ancak otuz otuz beş civarında parlamentere sahip olacaktı.
Artık olan oldu.
Bana göre gündem, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiş sancıları değil.
Ne o zaman?
Parti içi demokrasinin kurulması, seçim sisteminin değişmesi ve artık kabul edilir olmaktan çıkan ve bütün müesseseleriyle demokrasimizi, hatta Cumhuriyetimizi – ya da devlet mekanizmasını (Anayasa Mahkemesinden
Yüksek Seçim Kurulu’na, RTÜK’ten bütün siyasi partilere, TSK’dan yargıya varıncaya kadar)göz göre göre iki yüzlü, riyakâr, içten pazarlıklı, rol çalan artist haline getiren ifsad etmiş bu partiler yasasının, seçim sisteminin ve onlarla beraber kanun ve yönetmeliklerin değiştirilmesidir.
Temsilde adalet sağlandığında, yönetimde istikrar da kendiliğinden sağlanır.
Niçin halkın seçiminden milletin iradesinden korkuluyor ki?
Niçin millet de parti içindeki dalkavuklarla aynı kefeye konuluyor ki?
Evet, bu seçimde HDP ve başkanlık tartışmalı yapay bir gündem yaşadık.
Ama çok önemli kazanımlar da olmadı değil…
Seçimden sonra anlayacağız ki, gündem aslında dayatılan gündem değil…
Belki de iki yıl sonraki seçim, barajları mecburen yıkıp Türkiye’nin önünü açacak; kim bilir?
Bu seçim öncesi son yazımdır:
Seçimlerin memleketimize, milletimize ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini temenni ederim…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.