Erdoğan, Davutoğlu, Kurtulmuş!
“HDP barajı aşacağı” yönündeki tahminimi ısrarla dile getiriyordum, ne yazık ki öyle oldu.
Bundan önceki yazılarımda özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki izlenimlerimi sizlerle paylaşmıştım.
Her türlü tehlikeye ve ihtimale karşı AK Parti’nin bu seçimlerde hazırlıklı olması gerektiği uyarısında bulunmuştum.
HDP’nin ciddi bir oyla barajı aşacağını, AK Parti’nin tek başına iktidarı kaybedeceğini belirtmiştim. Parlamenter sistemin tıkanıp bir iktidar çıkaramayacağını da ısrarla vurgulamıştım.
Hatta AK Parti Grup Başkanvekili Sayın Mahir Ünal ile Maraş’ta program yaparken, oylardaki düşmeye açıkça dikkat çekmiştim.
Son olarak Şanlıurfa’daydım.
Bu kanaatimi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Nurettin Nebati ile de paylaşmıştım.
Demirtaş bu süreçte son derece “zekice” bir strateji izledi.
Akit’teki bir yazımda da ifade ettiğim gibi “Osmanlı, Ermenilere soykırım uyguladı” demek suretiyle, Batı’ya sıkı bir mesaj gönderdi.
Endişem o dur ki; Batı, Demirtaş’a ve diğer “yıkım” unsurlarına desteğini devam ettirecektir.
Neyse olan oldu.
Bundan sonrasına bakalım.
Yapılmaması ve yapılması gerekenlere bakalım:
Öncelikle, genel başkanlık tartışmasından uzak durmanın önemine dikkat çekmek isterim.
Böyle bir tartışma iç bütünlüğü bozar. AK Parti içinde bir takım sıkıntılar olabilir.
Bunları gündeme getirmenin ne yeri ne de zamanıdır!
Demokrasinin kuralları bellidir, bir “değişim” talebi varsa, bu talebe karşılık vermenin yolu sağda solda konuşmak, gereksiz tartışmalara yol açmak değildir.
Eylül’de kongre var. Bu meselelerin yeri orasıdır. Genel Başkan değişimi gerekiyorsa, bunun zemini orasıdır.
Bu aşamada Sayın Davutoğlu’nun “performansı” üzerinden bir tartışma açmanın kimseye faydası yoktur.
Sabahtan beri dostlar arıyor…
Ortak soru şu:
“AK Parti bir koalisyonda yer almalı mı, almamalı mı?”
Maalesef şartlar bunu dayatıyor.
Koalisyon seçenekleri arasından “en az zararlı” olan üzerinde karar kılınmalıdır.
Bir de, AK Parti’nin kuruluş dönemlerindeki “kadro hareketi” görüntüsüne geri dönülmelidir.
Şu da çok önemli:
Birileri, şer ittifakının hedefindeki Sayın Erdoğan’ı yıpratmak için fırsat kollamaktadır.
Diyorlar ki; “Kaybın sebebi Recep Tayyip Erdoğan’dır!”
“Üst akıl”ın da buradan çalıştığını ve ortaya çıkan durumu Sayın Erdoğan’ı yok etmek için bir fırsat olarak değerlendirmek istediğini görüyoruz. Türkiye’yi “soykırımcılıkla” suçlayan Avrupa Parlamentosu’na bakın, fırsat bu fırsat deyip Erdoğan’a hücum etmeye başladılar bile.
Bunların laflarına itibar edilmez.
Suriye politikası dolayısıyla Sayın Davutoğlu’nu yerden yere vuran çevreler, şimdi de Sayın Erdoğan’ı hedef alıyorlar.
Hesapları belli: “Erdoğan’ı yersek, Davutoğlu’nu havada karada yeriz!”
Bir başka nokta:
Sayın Erdoğan ile Sayın Davutoğlu’nun arasını bozmak isteyen “fitne” odakları, Sayın Davutoğlu ile Sayın Numan Kurtulmuş’un arasını da açmak istemektedirler.
Başbakanımız ile çocukluk arkadaşı olan Sayın Numan Kurtulmuş, maalesef bu süreçte “biraz” devre dışına itilmeye çalışılmıştır.
Bu yanlış olmuştur, aynı yanlışa devam edilmemesinde büyük fayda vardır.
Sayın Erdoğan, Sayın Davutoğlu ve Sayın Kurtulmuş üçlüsü ayrılmaz bir bütündür, aralarında makam mevki tartışması olmaz, olmamalıdır.
Bu üçlü bir arada, omuz omuza olursa, böyle bir görüntü verirse, taban özlem duyduğu motivasyona kavuşur.
AK Parti sıradan bir parti değildir, bir dava partisidir. Bugüne kadar gördüklerimizden bazılarını “Aman seçim öncesi AK Parti ve Türkiye zarar görmesin” diye ifade etmedik.
Kimileri gibi “doğan medyası”na “yaranma” çabası içinde de olmadık.
Evet, sandıktan koalisyon çıktı.
Bu bir fırsat da olabilir, sonun başlangıcı da.
Fırsata dönüştürmek için “dost” uyarılarına kulak vermekte fayda var!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.