Kuzey Suriye Konusunda Çifte Tehdit
Kim ne derse desin, 2013 başından beri, Kuzey Suriye, Türkiye için bir kriz bölgesi olmaya başlamış; orada olanları iktidar yeterince değerlendirmemiştir.
Suriye’deki yönetim boşluğundan yararlanan PKK, Kuzey Suriye’de egemenliğini kurmak için stratejiler geliştirmiştir.
Tabii bu strateji, tek başına PKK tarafından geliştirilmemiş; İngiltere ve kovboyu ABD’nin destekleriyle tesis edilmiştir.
Kuzey Irak’ta kurulan otonom Kürt devletinin minik bir modeli, şimdi PKK tarafından Kuzey Irak’ta kurulmaya çalışılmaktadır. Teker teker otonom şehirler oluşturmak için yörede etnik temizlik de yapan PKK uzantısı PYD ve YPG, çok değil, birkaç ay sonra, terör ve etnik arındırmayı batı şehirlerine kaydıracak ve sınırı denize açılan bir oluşumun temellerini atmaya çalışacaktır.
Kuzey Suriye’de Suriye iktidarı ve muhalefetinin çatışmasından sonra, yörede PKK uzantısı PYD ve askeri gücü YPG at oynatmaya başlamış; arkasından El-Nusra örgütünün adı duyuldu; onun modası geçti şimdi de IŞİD sürüldü piyasaya. Orada bir örgütler çatışması görüntüsü altında, bal gibi İngiltere-ABD emelleri gerçekleştirilmeye çalışılıyor.
Pekiiii “Yurtta sulh, cihanda sulh” düsturunu ruhuna işleyen devletimiz, yanımızdaki ateşin evimizi yakma tehdidi karşısında ne yapıyor?
Devletin refleksini motamot yansıtan askeri görüş, “Suriye’ye girersiniz ama çıkamazsınız.” demekte. Yani, eşkıyanın devlet kurma gayretine düştüğü bir coğrafyada, Türkiye’ye karşı emekli asker pasif bir tehditte bulunuyor ve “Sakın böyle bir şeye kalkışmayın. Başınıza iş açarsınız.” demektedir.
Kandil’deki eşkıya başının “Suriye’ye girerseniz, bütün ülke savaş alanına döner” tehdidi ile bizim emekli asker görüşünün hiç farkı yok. İkisinin de nihayetinden söyledikleri “Bu işe girişmeyin.” demektir. Yani, düşman güçlerin teklif ve tehdidi, nihai amaçta aynılaşıyor.
Ne rezil bir çelişkidir bu!.. Çözüm üretmesi gerekenler, tehdit üretiyor!...
Ülkeyi savunması gereken güç, ülkeyi kan gölüne döndürme tehdidinde bulunan eşkıyanın tehdidini, tersten yapıyor!..
80 yıldır, “ideolojik devlet muhafızı” özelliğine hapsedilen ordu, herhangi bir dış müdahale konusunda, oldukça tedirgin ve çekingendir; ayrıca strateji hatalarıyla da maluldür ki 35 yıldır terörü bitirememiştir.
Askeriyenin stratejik yanlışlığını belirtmek için bir hatıramı nakledeyim.
Irak krizinden önce emekli olan ve o yıllarda TV’lerde neredeyse her akşam arz-ı endam eden bir üst rütbeli vardı. ABD’nin Irak’a müdahalesinin nasıl olacağı konusunda, çok ince ayrıntılara dayanan stratejik bilgiler veriyordu. Irak bunalımı bitti. Bu rütbelinin dediklerinden hiç biri olmadı. Bir konferansta o rütbeli ile karşılaştık ve ona “İyi ki sizin muvazzaf olduğunuz bir dönemde bir savaşa girmemişiz. Irak’ta dediklerinizin hiç birisi çıkmadı.” demiştim.
Suriye’ye müdahale konusu, askeri strateji olduğu kadar, siyaset stratejisinin tam da kendisidir. Bu konuda kararı siyasi irade verir; asker de uygular.
Kuzey Suriye’ye müdahalenin, 1 saniye bile geciktirilmemesi gerekir. Eşkıyanın elini kolunu sallayarak dolaştığı topraklara, legal devletin müdahalesinden kimse korkmamalıdır. Orada yönetim otoritesi yok; ilk giren son sözü söyleme gücü kazanır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.