Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Yedi Tepeli Şehirde Bıraktım Gonca Gülümü

Yedi Tepeli Şehirde Bıraktım Gonca Gülümü

Hısım akraba iftarı yaptık İstanbul’da.

İstanbul’a giderken Sayın Başbakan’ın iftar davetini aldım. Fakat bizim iftarımız önceden bütün sülaleye söylenmiş o yüzden iftar programına katılamadık Sayın Başbakan’ın. Ama sahur programına katıldık. Üç beş dostla da hasret giderdik.

Sabah namazına kadar sürdü. Hatta namazı kıldıktan sonra da devam ettik sohbete…

Suriye sınırımızdaki gelişmeler, hükümet kurma meseleleri, Türkiye’nin yakın gelecekteki vizyonu ve daha bir sürü meseleler…

Arkadaşlar da ben de içimizden geçeni aynen aktardık. Seçim sürecindeki bazı konuşmalarının kendisini yansıtmadığını da…

Ben de kendisi olması noktasında birkaç yazı kaleme almıştım.

Sahur güzel geçti. İftarımız da öyle… Yüzlerce akraba ile İstanbul’da buluştuk.

Fakat Topkapı Sarayı’nda yapılan toplantıya katılamadığım için üzüldüm. Zira benim için asıl mesele orada teati edilmiş…

Sayın Başbakan İstanbul’un umumi olarak da şehirlerimizin mimarisi konusunda uyarıcı konuşmalar yapmış…

“Yedi tepenin üzerindeki güzel mimariye şirk koşacak şekilde bir dikey mimariyi tarihi yarımadaya yaklaştırdığınız zaman, kim, hangi gerekçeyle yaparsa yapsın kabul edilemez.”

Son günlerde hatta son yıllarda bir siyasi liderden duyduğum en güzel sözler bunlar…

Dikey yapılanmanın şehrimizi ne hale getirdiği ortada…

Bundan övünen, gurur duyan, mutlu olan insanlar var mıdır acaba?

Şöyle mi düşünüyor o insanlar?

Neydi bizim şehirlerimiz öyle… Şimdi bizim şehrimizde de koca koca binalar var. Ne kadar da geliştik. Türkiye büyüyor azizim…

Gerçekten de böyle konuşanların olabileceğini düşünüp belki de Ak Partili olmalarına rağmen Başbakan’ın sözlerinden rahatsızlık duyduklarını bile vehmediyorum. 

Bir kısım siyasetçi ve basın mensubunun da siz değil miydiniz bu dikey yapılaşmayı körükleyen, teşvik eden, yol veren…

Her yerde pıtırak gibi yükselen devasa beton yığınları kimin zamanında dikildi başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerimize…

Bursa’nın hali ne öyle?

Hele Ankara?..

Dünyanın hangi başkenti başka bir kentiyle yarışma adına bu kadar irileşebilir?

Wasington’un yirmi yıl önce nüfusu 400 bin idi. Bugün de aynı. Bütün dünyayı yöneten başkan kendi güvenliği için bile Beyaz Saray’ın bahçesine bir nöbetçi kulübesi yapamaz, yaptıramaz. ABD’nin başkentinde kimse çivi çakamaz.

Bizde ise bir encümen üyesi bile üç kat müsaadeli arsasına otuz kat çıkabiliyor.

Ankara’nın sanayi odası başkanı siyasete girip odayı bırakınca yeni başkanı “merak etmeyin Ankara’nın sanayisini geliştirmeye devam edeceğiz” diyebiliyor ve dinleyen zevat da alkışlıyor. Kimse itiraz etmiyor ve demiyor ki: Ankara başkent değil mi? Yarışa girmesinin ne anlamı var? Niye Ankara’da sanayi olacakmış ki?

Ankara belediye başkanı handiyse kendisini ve kentini İstanbul ile yarıştırıyor. Orada burada sanayi siteleri açmakla halkın gözüne girmeye çalışıyor. Ankara’nın nüfusunu bile İstanbul’a yaklaştırmayı marifet sayıyor. Her yerde AVM açıyor. Her kupon araziye bina dolduruyor. Ya da güya temalı parklar…

Şehrin kimliğini yok eden mimari dokuyu bozan yapılaşmalar…

İstanbul öldü de, Allah vere de deprem (korkusu) onu kurtara…

Bari Ankara ölmesin…

Hele hele Bursa ölmesin…

Eskiden Bursa’dan geçerken arabam kendiliğinden beni Emir Sultan’a götürürdü.

Şimdi Bursa’ya girmek baş belası…

Medeniyetimizin ipek böceği kozası demek olan Bursa ne yazık ki hoyrat ellerde mahvedildi. Yeşil Bursa ve kurucularımızın kabrini muhafaza eden Bursa kirletildi…

Artık cami mihverli medeniyetimiz avm mihverli bir medeniyet halini aldı…

Cami mahzun, cami garip, cami sinmiş durumda. Cami artık ekalliyetin varlık sembolü gibi. Köşede kalmış, önemini yitirmiş. AVM mescidi yetiyor insanlara… AVM’de daha mutlu oluyor Müslüman… Külliyede değil…

AVM’ler eski külliyelerin işlevini görüyor artık…

Buradan kaçış yok ve bu gittiğimiz yol asla yol değil. Medeniyetten kopuş…

Kim yaptı bunu neden yaptı?

Medeniyetimize niye düşmandı acaba diye sorgulamak da lazım.

Ama olsun artık mimarimizin şuurunun bir ifadesini bulduk en yüksek ağızdan. Şimdi yapılması gereken bir şehir mimarisi şurası toplamak…

İdris bey Çevre Bakanlığı’nda bizi bir araya getirmişti. Bir defa oldu ne yazık ki…

Orada bir konuşma yapmıştım en sonunda…

İdris Bey de keşke sizi en başta konuştursaydık demişti.

Bu toplantıları sık sık yapalım ve istişare edelim…

Ama olmadı…

Ben şimdi buradan Sayın Başbakan’a açık çağrıda bulunuyorum. Sözlerinizin arasındaki kim yaparsa yapsın çok önemli bir mesajdı. Bu şirk ve estetik konusunda yetkin ve inançlı bir dilin ifadesi…

Hakikat güneşinden kim kaçabilir?

O halde ivedilikle belediye başkanlarını toplayıp Turgut Cansever okuyup okumadıklarını sorgulamalıyız. Okumamış olanları görevden almalıyız. 

Hemen bir hizmet içi eğitim başlatmalıyız. Şehir mimarisinden sorumlu şehreminileri ve ilgili kuruluşları bir dizi eğitimden geçirmeliyiz. İslam şehir mimarisinin ne idüğü konusunda bilmeyenleri aydınlatmalıyız. Cami mihverli medeniyeti, Campenalla’nın Güneş Ülkesi’ni Le Corbusier’i –bazı yüksek binalarda imzası bulunmasına rağmen dikeyin yataya uyumu çerçevesinde o da okunmalı- ve elbette ki Turgut Cansever’in Kubbeyi Yere Koymamak kitapları başta olmak üzere şehir mimarisi hakkında tutarlı ve kararlı bir ortak payda oluşturmalıyız.

Ne yazık ki, bundan sonra gelecek olan hükümetler için son on yılda yapılanlar adeta rehber niteliğinde olacak ve yeni gelenler başka türlü azmalar için fırsat kollayacaklardır.

Sayın Başbakan eğer görüşünde ısrarlı ve samimi ise –ki ben öyle olduğunu müşahede ettim- hiç vakit kaybetmeden elde olanı kurtarmak için kolları sıvamalıyız. Çünkü bu bir anlayış meselesidir ve ne yazık ki bu anlayışın tam tersi istikametinde iktidara payanda ve asalak olmuş tipler işbirliği içinde kapıp kaçmışlardır.

Neleri mi?

Şehrin namusunu…

Namusunu temsil eden siluetini…

Tarihi dokusunu…

Kimliğini…

Şehir kültürünü…

Ve daha ne varsa, mahremimiz cumbalı evleri, komşuluk dersi veren sokakları, mahallelilik şuurunu, hemşehriliği…

Bu konuya ara ara devam etmeliyiz.

Çünkü bir medeniyetin remzi şehirdir. Medeniyetin iki göstergesi vardır başlıca: Mimari ve musıki… Şehir ikisinin terkibidir, ana rahmidir. Maalesef bu yeni kentsel dönüşüm talanında; musıki, kulak tırmalayan trafik keşmekeşi, mimari de birbirine handiyse bitişik plazalar arasında mahzun duran uydurma cami mimarisi oldu…

Sayın Başbakan bu çirkinliğe son versin tarihe geçmesi için yeter sebeptir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi